Çeyiz(gelin günü) düğünün
üçüncü ve son günüdür. Çeyiz düğünün en can alıcı kısmını teşkil
eder.

Çünkü çeyiz kalabalığı düğünün ağırlığını da gösterir.
Dışarıdan gelen misafirler çeyizde açıkça görülürler. Kına gecesinde
de bulundukları halde gece karanlığında herkes tarafından pek fark
edilemezler.
Oğlanlar ve kızlar
birbirlerini çeyizlerde daha iyi görüp beğenmek ve beğenilmek
isterler. Herkes en güzel elbiselerini giyip, köyümüzdeki deyimle
"donanıp"çeyiz yerine öyle giderler.
Dağda, bayırda işi olanlar
ne yapar yapar çeyiz vaktine kadar işini bitirir veya işi çok acil
değilse yarım bırakarak köye çeyiz seyretmeye gelir. Çobanlar o gün
hayvan otlatmaya analarını, babalarını veya yakınlarından birisini
gönderirler. Kendileri çeyize bakmakta kalırlar.
Çeyiz günü, ayrıca gelin günü
olarak da ifade edilir. Oğlan evinde sabahtan itibaren büyük bir
hareketlilik başlar. Kız evinden, döşşek günü oğlan evinden kız
evine giden, oğlanın çeyizleriyle birlikte kızın çeyizlerini de,
oğlan evine getirecek olan iki-üç tane beygir
hazırlanır.
Her düğünde olmamakla
birlikte çeyiz günü güreş yapılır veya cirit(at koşusu) oynanır.
Güreş yapılacaksa sabah erkenden mezar harmanı denilen köyün
mezarlığına bitişik harman yerinde bütün meraklılar toplanır. Daha
önceden oku(davetiye) verilen çevredeki pehlivanlar burada toplanır.
Kıspetler giyilir, küçüklerden (bunlara ayak denir)başlamak üzere
güreşler tutulur.
Her boyun birincileri, ikincileri
ve üçüncüleri seçilir. Bunlara belli miktarda para ödülü verilir. Bu
güreşler çok hareketli geçer. Köyler arası rekabet olduğundan dolayı
arada kesinlikle şike de olmaz. Bu güreşlerin sonuçları günlerce
icikler'de konuşulur , tartışılır, kahve sohbetlerinin konusu olur.
İcikler'de cirit oyunları da büyük
ilgi çeker. Cirit oyunları da köyümüzün güney doğusunda yer alan
harman dede denilen yerde yapılır. Daha önceden çevre ilçe ve
köylerde bulunan ciritçilere davetiye verilir. Ciritçiler döşşek
günü icikler'de olurlar. Akşamdan atlarının gerekli bakımlarını
yaparlar ve yemlerini verirler. Sabah erkenden kalkarak atlarının
yularlarından tutarak gezdirirler. Bu gezdirme ciritten önce
antreman niteliği taşır. Cirit vakti yaklaştığında bütün ciritçiler
atlarına binerek köyün içinden baştan başa geçerek büyük bir
gösteride bulunurlar. Bu sırada bütün geçiş yolları tıklım tıklım
insanlarla dolar taşar.
Yol üzerindeki pencere, balkon ve
dambaşlar, İcikler deyimiyle" kaş kaş"
dolar.
Bu geçişten sora bütün düğüncüler ve köy halkı cirit(koşu) yerine
koşar. Cirit sahası görevlilerce bu arada belirlenmiştir. Bu sahaya
görevliler kimseyi sokmazlar. Ciritçiler aynen futbol
takımlarında olduğu gibi kendi aralarında iki takım kurarlar.
Karşılıklı takımlar yerlerini alırlar. Kimisi atlarını iki ayak
üstüne şaha kaldırarak gösteri yaparlar. Ciritçilerin ellerinde
ciritleri, karşılıklı hızla yerlerinden çıkarak, ciritleri karşı
ciritçilere fırlatırlar. Yere düşen bu değnekleri aralarda
toplayıcılar toplayarak tekrar ciritçilere verirler. Zaman zaman
atların tökezlemesi, bazen de ciritçilerin düşmesi
seyircilerin canını ağzına getirir. Bu arada puanlamalar
yapılır.
Heyecanla seyredilen cirit oyunu
tamamlandıktan sonra galip takım ilan edilir. Ödülleri verilir.
Ayrıca atlara heybelerle arpa dağıtılır.
Ödül dağıtımından sonra bütün
seyirciler akın akın köye döner.
Bu arada köye girişte yolun iki
tarafına 4-5 metre boyunda ağaç direkler dikilip ikisi arasına bir
bez gerdirilir. Ciritçiler buraya gelirken atlarını depikleyerek
büyük bir hızla buradan geçerken ellerindeki değnekleri hızla yere
vurarak, değneği bu bezin üzerinden aşırmaya çalışırlar.
Aşırtabilenlere birkaç metreden oluşan basma veya kumaş, ödül olarak
verilir.
Ciritten gelir gelmez çeyiz
hazırlıkları başlar. Öğle ezanı okunup camiden çıkıldıktan
sonra efebaşılar, bütün seymenler ve yarenler yerlerini
alırlar. Davulcular bu arada çeşitli oyun havaları çalmaya
başlarlar. Davul sesini duyan köylüler kız evinin önünde yapılacak
çeyiz yerine koşarlar. Her taraf tıklım tıklım insanlarla dolar,
taşar.
Efebaşılar kına gecesinde
topladıkları bıçakları, yine kına gecesinde olduğu gibi çifter
çifter seymenlere dağıtırlar. Bıçaklarını alan seymenler hemen
ikişerli olarak eşleşirler. Bu arada kız evindeki çeyizleri yükleyip
getirecek beygirler getirilir. Bu hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz
efebaşılar kafa kafaya vererek;
Ne edelim Allahım ne
edeliiim
Abdurrahman
edeliiiim
Haydi arkadaşlar Hatır
safayla
Çeyiz yerine
gideliiim
diyerek düğün alayını harekete
geçirirler. Köy baştan başa büyük bir kalabalıkla, seymenlerin bıçak
şakırtılarıyla geçilir. Kız evi, oğlan evine yakın olsa bile mutlaka
bu gösteri yapılır. Çeyize gidildiğini köyde duymayan kalmaz. Kız
evine bu gösteri ve kalabalıkla varılır. Bu arada kız evi ve
çevresindeki bütün evlerin ne kadar penceresi, balkonu, toprak ev
varsa onun dambaşları tamamen kızlarla ve kadınlarla dolmuş olur.
Tabir yerindeyse iğne atsan yere düşmeyecek şekilde her taraf
doldurulmuştur. Bazen bu kalabalıklardan dolayı balkonların,
çardakların, merdivenlerin çöktüğü olmuştur.
Düğün alayının da kız evinin önüne
varmasıyla orası sanki mahşer yerini andırır bir hale gelir. Köyde
ne kadar kadın kız, erkek, çoluk çocuk, genç, ihtiyar varsa herkes
oraya toplanmıştır.
Seymenler kız evinin önüne
geldiklerinde aynı kına gecesinde olduğu gibi efebaşılar başta olmak
üzere bayraktar ve yarenler, arkasından seymenler ve diğer
vatandaşlar bir çember veya halka oluştururlar. Orta yer tamemen
boşaltılır. Durumu izleyen davulcular hemen bir zeybek havası
çalmaya başlarlar.
Önce yine efebaşılar ağır ağır
ortaya çıkarlar. Ellerini toprağa sürerler. Elleri toprağa sürdükten
sonra eller bu defa birbirlerine sürülür. Böylece oynarken
parmakların çok şıkırdaması sağlanır. Halk arasında efebaşıların
oyunları dikkatle izlenir. Ara sıra "haydi effeeem"diye nara
atarlar. Efebaşılardan sonra bayraktar oyuna çıkar. Bayraktar oyunu
bitirip yerine gider gitmez efebaşıların şu nidaları
duyulur.
Ne olsun Allahım ne
olsuuun
Açılan güller
solsuuun
Bayraktardan çift
paket
Meydan
görsüüün
Efebaşılar bayraktarın havadan
atarak gönderdiği sigaralar yine bayraktardan başlamak üzere
seymenlere ve çeyiz yerinde bulunan bütün herkese dağıtılır.
Tabiki içmek isteyenlere verilir. Fakat çeyiz yerindeki insanlara
öyle iki-üç paket sigara yetecek gibi değildir. Diğer oyuncular
oynamaya devam ederken efebaşılar sigara tekerlemelerine devam
ederler. Düğün yerinde bulunan, oğlanın akrabalarından aynı şekilde
sigara istemek için efebaşılar şöyle derler yine;
Ne olsun Allahım ne
olsuuun
Açılan güller
solsuuun
Oğlanın babası ve
amcasından
Üçer paket meydan
görsüüün
Havadan uçuşarak gelen sigaralar
hemen kaldığı yerden dağıtılmaya devam eder. Her oyuna çıkan oyuncu
doğru davulcu ve zurnacının yanına vararak oynayacağı oyun havasının
adını söyleyerek onu çalmasını isterler. Davulcular hemen havayı
değiştirip istenen havayı çalmaya başlarlar. Böylece çeyizde oynamak
isteyen bütün genç ve yaşlılar oynadıktan sonra sıra kızın
çeyizlerinin tek tek yukarıdan atılmasına gelir.
Artık herkesin gözü çeyizlerdedir.
Köyümüzdeki bütün evler hemen hemen iki katlıdır. Alt katlar ya
saman damı yada hayvan damıdır. Onun için çeyizler hep yukarıdan
aşağıya atılır ve herkesin görmesi istenir. Sadece ağır olan dikiş
makinesi, sandık gibi çeyizler atılmaz. Bu arada atılan her eşya
çevredeki kız ve kadınlar tarafından sayılır. İşte şu kadar yastığı,
şu kadar döşşeği, şu kadar minderi, şu kadar şuyu, bu kadar buyu var
diye günlerce laf edilir. Bazen kızın çeyizleri evin uygun yerlerine
urganlar gerilerek serilir. Bakmak isteyenler kız evine giderek
çeyizden önce bakabilirler.
Çeyizde genellikle biri kızın,
diğeri oğlanın olmak üzere iki tane sandık bulunur. Bu sandıklar
birisi bir tarafına diğeri öbür tarafına olmak üzere beygire
yüklenir. Yatak ve yorganlarda diğer beygirlere yüklenir. Dikiş
makinesi de sarılan yükün birisinin ortasına yerleştirilerek sıkıca
bağlanır. Diğer beygirlerin semerlerinin üstüne de küçük
çocuklar oturtulur. Çeyizlerin beygirlere yüklenmesinden sonra
efebaşılar şöyle bağırırlar;
Eş olsun yarenler eş
olsuuun
Yağmur yağsın yaş
olsuuun
Çeyizinizi
seriverdik
Hatırcıklarınız hoş
olsuuun
diyerek çeyizin burada bittiğini
ve hareket edileceğini ifade etmiş olurlar. En önde davullar,
onların arkasında efebaşılar ve diğer düğün alayları olmak üzere,
seymenlerin naraları ve bıçak şakırtılarıyla oğlan evine doğru
geldikleri şekilde oynaya oynaya geriye dönerler. Çeyiz alayı, oğlan
evine gelince efebaşılar şöyle bağırırlar;
Eş olsun yarenler eş
olsuuun
Yağmur yağsın yaş
olsuuun
Çeyizinizi
yapıverdik
Gönülleriniz hoş
olsuuun
derler. Çeyizler indirilir. Eve
taşınır. Bundan sonra bütün düğün alayı topluca oğlan evine çıkarak
yemekler yenir. İkindi namazından sonra, gelin almaya gitmek için
buluşmak üzere, herkes dağılır.
Sadıç ve bayraktar hemen köy içine
at veya beygir toplamaya çıkarlar. Köyümüzde gelinle birlikte beş
tanede gümüşlü kadın olur. Onun için gelinin bineceği en az
bir tane gösterişli bir at ve beş tanede yine at veya beygir
bulunur. Bu hayvanlar oğlan evine getirilip
bağlanır.
Gelin ve gümüşlü kadınların
atlarını tamamlayan bayraktar gelin başına takılacak selvi dalı
kırdırmak için bir delikanlı arar ve bulur.
Köyümüzün cami avlusunda bulunan
uzun bir selvi vardır. Bu selviye her insan çıkmaya cesaret edemez.
Çünkü selvinin yapraklı kısmı çok yükseklerdedir. Selvinin
gövdesinde tutunacak dalda yoktur. Çıkacak adam gövdeye tırmana
tırmana çıkması gerekiyor. İşte bayraktar selviye çıkacak adamı
belli ücret karşılığı bulur ve selvileri
gelin almaya gitmeden hazırlar ve hemen kız evine götürür ki gelinin
başı yapılsın.
Bu arada geline gadeşi veya evli
olan akraba kadınlarından birisi gerdek gecesiyle ilgili bilgiler
verir, geline gerekli nasihatlarda bulunur. Bu nasihatlardan birisi
şöyledir. Damat gelinin yanına geldiğinde, hemen konuşmaması, damadı
biraz dil dökmeye zorlaması, hediye olarak sarılira, yüsük, küpe
veya bir miktar para almadan kesinlikle cevap vermemesi tenbihlenir.
İcikler'de gelinler bu selvilerle
özdeşleşmişlerdir. Onun için gelinlere "selvili gelin"de
denir.Selvili gelin şöyle, selvili gelin böyle, diye söylenir.
Gelinin başına, al kırmızı bir bez üzerine pullarla süslenmiş adına
"al" denilen bir bez örtülür. Gelin bu bez altından çevreyi
izler.
Al'ın üzerine selvinin yanında,
çeşitli çiçekler de düşmeyecek şekilde bir kasnak yardımıyla
sarılır. Ayrıca bu kasnağa çeşitli renkte yazmaların birer uçları
bağlanarak aşağıya doğru sarkıtılır. Gelin İcikler deyimiyle
“allı, pullu, selvili gelin” olur. Oğlan evi gelin
almaya gelinceye kadar gelin çiçek gibi giydirilir, başı yapılmış
olur. Yaslar yapılır.
Gelin
evinde bulunan herkes gelinle helâllaşır. Geline öğütler verilir.
Bir çok kadın ve kız gelin yas'ı dinlemeye koşar. Gelinlerin yasları
çok duygulu olur. Gelin evinde bulunan birçok kadın ve kız
gözyaşlarını tutamaz, gelinle beraber hüngür hüngür ağlamaktan
kendilerini alıkoyamazlar. Her gelen, geline sarılarak,
"mahallemizin güzeli, selvi boylusu senin gitmene biz nasıl
dayanırız"diyerek gelinin, tekrar tekrar ağlamasına, gelin
yasının gelin evini inletmesine sebep olurlar.
Kız evinde bunlar olurken oğlan
evinde muammalı bir hareketlilik görülür. Bir taraftan gelin almaya
gitme hazırlıkları yapılırken diğer yandan gelinin gireceği gelin
evi hazırlanır. Gelin evini kız evinden gelen gelinin
arkadaşları, akraba kızları, oğlan tarafının yakınları dayar
döşer. Burada daha çok söz sahibi kız tarafından gelenlere aittir.
Bir tatsızlık çıkmasın diye oğlan tarafı kız tarafının isteklerine
pek karşı çıkmaz.
Gelin evi süslenip döşendikten
sonra gelin gelinceye kadar gelin evinin kapıları kapatılır. Hiç
kimse içeri alınmaz.
Oğlan evinde ikindi ezanının
okunması sabırsızlıkla beklenir. Namazdan çıkılır çıkılmaz
davulcular oğlan evinin önüne inerek çeşitli havalar çalmaya
başlarlar. Tam bu sırada da sadıç gelin atına binerek, gelin atını
yormak için düğün evinden ayrılıp köyün dışına doğru hızla
uzaklaşır. Yaklaşık yarım saat kadar gelin atını
koşturarak iyice yorulması ve terletilmesi gerekir. Aksi taktirde at
huysuzluk yapıp gelini düşürebilir. Onun için sadıç atı iyice yormak
zorundadır. Eğer sadıç atı terlemeden getirirse düğün yerindekiler
tarafından ayıplanır. Ata binmesini bilmeyen sadıçlar bu
ayıplamalardan kurtulmak için köy dışına çıktıktan sonra bekler,
bekler, döneceği zaman atın üzerine su serperek atı
terlettiğini ispatlamaya çalışır.
Bu satırların yazarı 1976
yılında sadıcının gelin atını koşturmaya çıktığında köyden bir hayli
uzaklaşmış olup yaklaşık bir saat geçmiş olmasına rağmen dönmemesi
köyde çeşitli söylentilere sebep olmuştur. Yok attan düşmüşte
ormanın içine depilip gitmiş, yok atın hakkından gelememiş de at dağ
başına doğru götürmüş, yok attan düşmüşte ayağı eğere takılı kalmış,
at bundan ürkerek dağlara doğru kaçmış vb.bir çok laflar edilmiştir.
Bu sırada gelin
almaya giden düğün alayı gelin evine varıp, gelinin bineceği atı
beklemektedirler. Benim geç kalmam yeni bir atın bulunup gelinin
alınması istenir. Fakat sadıç babası olan babam, kesinlikle böyle
bir şeyin olamayacağını, gerekirse yatsıya kadar sadıcın
bekleneceğini kararlı bir şekilde söyler. Çaresiz kalan
düğün alayı bizi beklemekten başka çareleri olmadığını anlayarak
endişeli bir şekilde gelin havası eşliğinde beklemektedirler. Bu
arada köy dışına adamlar gönderilerek bizden haberler
beklenmektedir. İşte tam bu sırada at sırılsıklam olmuş bir
vaziyette kız evinin önündeki düğün alayının içine daldım.
Herkes şaşkın bakışlarla yüzüme bakıyor, kimisi geçmiş olsun ne oldu
diyor, kimisi işallah bir şeyin yoktur diyor. Bu defa bana bu
soruları soranlara ben şaşkın şaşkın bakıyorum, olanları anlamaya
çalışıyorum. Birçok insan başıma toplandı. Hayrola ne oldu bir durum
mu var dediğimde, sen attan düşmüşsün öylemi diye sordular.
Bende bu da nereden çıktı öyle bir şey yok dediğimde onlarda
şaşırdı. Bize senin attan düştüğün haberi geldi dediler. Ne oldu
atın her tarafının suyu çıkmış, atı çaya veya dereye falan mı vurdun
yoksa dediler. Atı öyle terlettim ki sırtında terden ıslanmayan yer
kalmadı. Artık atın huysuzluk yapacak hali de kalmadı. Her neyse biz
gelin almak için oğlan evinde yapılan hazırlıklara
dönelim.
Oğlan
evinin önünde davullar çalına dursun öğleden sonra toplanan atlar
getirilir. Bu atlara binecek gümüşlü kadınlar
hazırlanır.
Gümüşlü
kadınlar, daha çok yakın zamanda gelin olmuş genç kadınlardan
oluşur. Gümüşlü kadın sayısı genellikle beş tane olur. Gümüşlü
kadınlarda(yengeler de denir)güzelce giyinirler. Başlarına yüzleri
görülmeyecek şekilde yazma örterler. Örtünün altından dışarı olduğu
gibi izlenir. Gümüşlü kadınlarda aynı gelin gibi olurlar ama onların
başında selvi ve çiçek yoktur. Gümüşlü kadınların hazırlıklarını
hızlandırmak için efebaşılar şöyle seslenirler.
Dambaşında
yongalaaar
Tüngül tüngül
tüngeleeer
Haydi
davranıverin
Sepet başlı yengeleeer
Gümüşlü
kadınların hazırlanmasından sonra yakınları tarafından atlara
bindirilir. Ellerine birer çomak verilir. Seymenler bu sırada
yerlerini alıp eşleşmişlerdir. Efebaşıların şu nidalarıyla gelin
evine doğru harekete geçilir.
Eş olsun yarenler eş
olsuuun
Yağmur yağsın yaş
olsuuun
Gelininizi almaya
gidiyoruz
Gönülleriniz hoş
olsuuun.
Dedikten sonra bıçak havası
vurularak gelin evine doğru yola çıkılır. Bıçaklarla daha çok
sepetçioğlu ve karataş oyun havalarına oynanır. Onun için bu oyun
havalarına bıçak havası'da denir. Gelin almaya, kına gecesi
ve çeyizde olduğu gibi yavaş yavaş değil hızlı gidilir. Önde
efebaşılar olmak üzere bayraktar ve seymenler, en arkada da gümüşlü
kadınlar yer alır. Düğün alayı oynaya oynaya, gelin evininin önüne
varılır. Bütün seymenler yine bir halka oluştururlar. Gümüşlü
kadınlar atlarından inmeden gelinin alınmasını beklerler. Bu
sırada gelin evinden bir delikanlı elinde havlu ve mendillerle
gelir. Efebaşılara havlu, bıçak çeken seymenlere de birer tane
mendil dağıtır. Yine havlu ve mendiller kılıç ve bıçakların
saplarına bağlanarak yere batırılır. Bu sırada davul ve zurna yanık
yanık "gelin alma havası" çalmaya başlar.
Gelin evinde
ise bu sırada büyük bir izdiham yaşanır. Herkes gelinin çıkışını
görmek için sabırsızlıkla bekler. Gelinin en iyi görüleceği yerleri
kapmaya çalışır.
Bu sırada gelinin gadeşi, gelinin
yanına girerek kapıyı arkadan kilitler. Gadeş oğlanın babasını
çağırtır. Para konusunda büyük pazarlıklar yapılır. Gadeşin istediği
para verilmezse gadeş kapıyı kesinlikle açmaz. Bazen olur ki bu
pazarlık onbeş yirmi dakika sürebilir. Bu durum uzadıkça zurnacı
zurnasıyla aşağıdan "haydi haydi" diyerek değişik bir renk
katar.Seymenler ise sıkılmaya başlamıştır artık. Hemen bu sırada
efebaşılar kafa kafaya vererek gelin evine şöyle
seslenir;
Salihliden aldık
mesiniii
kuladan aldık
fesiniii
Koyuverin gelin
evi
Güveyinizin
eşiniii
seymenlerde yeri göğü
inletircesine,
Eheheeeeeeeeeee!
diye avazları çıktığınca
bağırırlar.
Sadıçta bu sırada gelin atını koşturmaktan gelmiş gelinin ata
bineceği yerde atı bekletmektedir. Merdiven varsa merdivenin yanına,
merdiven yoksa oralardan bir kasa bulunarak evin avlu kapısı
çıkışına yerleştirir.
Gadeş'le
pazarlık bitip kapı açılır açılmaz oğlanın babası ve yakınları
gelinin iki kolundan tutarak başta köy imamı olmak üzere tekbirler
getirilerek ağır ağır merdivene doğru yol alınır. Gelin merdiven
başına doğru gelip dışarıdakiler tarafından görülür görülmez hemen
efebaşılar bir araya gelip kafa kafaya vererek şöyle
seslenirler;
Gelin geldi merdivenin
başınaaa
Eşini dostunu toplamış
başınaaa
Hasan çavuş sade senin
değil
Cümle alemin
başınaaaa
seymenlerde(efelerde)hep bir
ağızdan eheheeeeeeeee! diyerek yeri göğü
inletirler.
Gelin ağır ağır
merdivenlerden indirilip, hazır bekletilen atın eğerine yanındakiler
yardımıyla basar ve ata bindirilir. Tam gelin ata bindiğinde bir
tepsi içine doldurulmuş çerezler ve bozuk paralar yukarıdan aşağıya
gelinin başına serpilir. Orada bulunan çocuklar bu para ve çerezleri
kapabilmek için yumak yumak, kimisi altta kimisi üste, atın ayakları
arasında para kapma yarışı yaparlar. Kapabilenler sevinerek,
kapamayanlar üzgün bir şekilde kenara çekilirler.
Tam bu sırada efebaşılar
devreye girer. Yine kafa kafaya yaklaşarak şu dörtlüğü
söylerler;
Şu derenin
uzunuuu
Kıramadık
buzunuuu
Alıpta
gidiyoruz
hasan çavuşun
kızınııııı
deyip gelinin artık alındığını
belirtmeleri üzerine efeler yine hep bir ağızdan
eheheeeeeeeeeeee! diye bağırırlar.
Hemen davulcular bıçak havasını vurarak gelin evinden
köyümüzün en yüksek yeri olan taştepe'ye doğru yola çıkılır. Kız
evinden alınan gelin direk olarak oğlan evine götürülmez. Önce taş
tepeye kadar seymenlerle birlikte gidilir. Köyümüze hakim olan
bu tepeye varınca bütün seymenler büyük taşın üstüne toplanarak
efebaşılar şu dörtlüğü kız evine karşı
haykırırlar.
Karakabak
kökeniiiii
Elime battı
dikeniiiii
Hasan çavuşun bi kabağı
vardı
Koparıverdik kurudu kaldı
kökeniiiiii
diye
bağırdıklarında, bütün seymenler eheheeeeeeeee! diye
bütün köyü inletirler. Hemen arkasından iki el silah atılır. Güm,
güm diye.Seymenler buradan geriye dönüp köyün öbür başında bulunan
ilkokulun yanına gelirler.
Gelin ekibi köyümüzün yakınında
bulunan çam dedeyi dolanmaya giderler. Gelin atını sadıç yularından
tutarak çeker. Ayrıca gelinin düşmesini önlemek için gelinin iki
tarafından, oğlanın çok yakın akrabalarından iki kişi tutarak öyle
çam dedeyi dolaşmaya giderler.
Çam dede denilen yer
köyümüze 500 metre uzaklıkta bir yerdir. Her gelin mutlaka buraya
uğrar. Burada, kim olduğunu bütün araştırmalarıma rağmen bulamadığım
bir zatın taştan örülmüş bir mezarı vardır. Gelin, başında
gidenlerle beraber bu yatırı üç defa dolanır. Kendince dua eder.
Üçüncü turun sonunda sadıc atı durdurur. Gelin cebinde getirdiği
bozuk paraları bu yatırın üstüne doğru atar. Buraya gelinden önce
para kapmaya gelen onlarca çocuk atılan bu paraları kapmak için
birbirlerini ezercesine yarışa girerler. Tabi bu yarışta parayı
kapanlar olur, kapamayanlar olur.
Çocukluğumda
ben de, her gelinle buraya para kapmaya gittiğim halde bir defa
olsun para kaptığımı hatırlamam.
Bu
arada seymenler, gelinler çam dedeyi dolaşmaya gidince köyün öteki
başında bulunan ilkokulun yanında bekleyip, gelinler gelinceye kadar
orada dinlenirler. Uzaktan gelin ve gümüşlü kadınların hareketlerini
izlerler. Zaman zaman gümüşlü kadınlardan, attan düşenlerde
olmuştur. Seymenler böyle durumlarda kahkahalar atarak birbirlerine
düşenleri gösterirler.
Gelinler tam okulun yanına gelince
seymenlerden birisi yere bir mendil serer. Selvili gelin başta olmak
üzere Gümüşlü kadınlar(yengeler) açılan bu mendile para atarak
geçerler. Para toplayan seymen son gümüşlü kadının(yenge gelinin)
geçmesinden sonra mendili topladığı gibi doğru seymenler içindeki
yerini alır. Gelinler böylece beş yüz metre çapında bir daire çizmiş
olurlar.
Selvili gelin en başta olmak üzere
yine bütün atlar tek sıra halinde düğün alayının arkasında yerlerini
alırlar. Buradan davul zurna ve seymenlerin bıçak sesleri arasında
oğlan evine doğru yola çıkılır.
Ancak burada bir kural vardır. Bu
kural şöyledir. Gelinin at izi kesinlikle birbirini çiğnememesi
gerekir. Buna özellikle dikkat edilir. Yani gelinin kendi evinden
çıkıp taştepeye doğru gittiği yol kesilip geçilmez. Köyün çevresini
dolaşmak pahasına olsa bile bu kural çiğnenmez. Çünkü İcikler'de
şöyle bir inanç vardır. Eğer gelin atı, izini çiğnerse o gelinin
ömrünün kısa olacağına inanılır.
Gelin tam oğlan evinin önüne varıp
ineceği anda efebaşıların geline feryadı başlar. Bakalım efebaşılar
geline ne diyor görelim.
İnme gelin
inmeee
Sözlerinden
dönmeee
Oğlan babası beş kuzulu
koyun
Vermeyince
İnmeee
deyince gelin at üzerinde
beklemeye başlar. Hemen oğlan babası at üzerinde bekleyen
gelinin yanına gelerek verdim gitti veya bir dana veriyorum der.
Eğer efebaşılar bundan pek memnun olmazlarsa
tekrar;
İnme gelin
inmeee
Sözlerinden
dönmeee
Oğlan anası beş dönüm
tarla
Vermeyince
inmeee
diye bağırırlar. Bu arada
oğlan anası evin balkonundan yüksek sesle;”Ben ona tosun gibi bir
oğlan veriyorum daha ne istiyorsunuz” der. Orada bulunanlar bu lafa
gülüşürler. Tam gelin inmeye başlar, bu defa efebaşıların geline bir
dörtlükleri daha vardır.
Efebaşılar
geline;
Başında alın mı
vaaaar
İnmemeye yolun mu
vaaaar
Bizim güvey
arkadaşla
Bölüşülmedik malın mı
vaaaar
diyerek
geline bir sürpriz yaparlar. Seymenlerde her satır sonunda
eheheeeeeeee! Diye bağırırlar.
Gelin özenle attan indirilir, yavaş yavaş gelin için hazırlanan
odaya götürülür. Bu arada damat bu durumu uzaktan uzaktan izler.
Damad gelinin alınışında ve inişinde kesinlikle yanında olmaz.
Bütün herkesin gözü damadı arar. Acaba nerelerden geline bakıyor
diye merak edilir.
Damadın görülmesiyle
birlikte, efebaşılar şu dörtlüğü hemen bağırmaya
başlarlar.
Kar yağar ipek
gibiii
Savrulur kepek
gibiii
Bizim güveyi arkadaş
yalanıyor
Kemik yiyecek köpek
gibiii
seymenlerde yine
eheheeeeeeee! Diye var güçleriyle
bağırırlar.
Gelin, oğlan evine çıktıktan
sonra hemen bir halka oluşturulur. Oynamak isteyenler oynar. Burada
genelde oynayan az olur. Köylü daha çok gelinle ilgilendiği için
burada oyuna rağbet azdır.
Oyun oynama bittikten sonra sıra
efebaşıların son dörtlüğüne gelmiştir artık.
Efebaşılar son olarak;
Düğün derler
adınaaa
Doyamadık
tadınaaa
Allah uzun ömürler
versin
Getiriverdiğimiz
kadınaaa.
seymenlerde artık son naralarını
atarlar. eheheeeeeeeee!
Oğlan evine gelen
gelini, bir sandık üstüne oturturlar. Gelini yeni evinde görmek
isteyenler burada büyük kalabalık oluştururlar. Gelinin kaynanasına
hayırlı olsun dilekleri iletilir.
Efebeşılar,
seymenler(efeler) ve davulcular, sadıç tarafından ayarlanan bir
komşu evine veya akraba evine yerleştirilirler. Burada akşam yemeği
yenir. Yemekten sonra oğlan babası beklenmeye başlanır. Çünkü düğün
yapılmış sıra düğün ücretinin pazarlığına gelmiştir. Oğlan babası
gelince selam verip efebaşıların yanına oturur. Oğlunun düğününü
yapıverdikleri için orada bulunan herkese, ”hepinizden Allah razı
olsun. Bizi memnun ettiniz” der.
Efebaşılara söyleyin bakalım size
ne vereceğiz diye sorar. Köyümüzde düğünler için her yıl bir fiyat
belirlenir. Oğlan babasına, o günün fiyatı söylenir. Bu fiyatta
itirazsız kabul edilir. Para bütün efelerin önünde sayılarak alınır.
Efebaşılar hemen iki kişi görevlendirerek bakkala gönderirler.
Bakkaldan paranın yettiği kadar kasayla lokum ve bisküvi
getirtirler. Lokum kasaları açılır ortalara konulur. isteyen
istediği kadar yer.
Eğer lokumları orada yiyip
bitiremezlerse kalanları herkese eşit şekilde dağıtırlar. İsteyen
evine götürür isteyen orada bulunan misafirlere verir.
Bu paralar zaman zaman hayır
işlerine de verilir. Düğün paralarıyla köyümüzün içindeki ana yollar
betonlatılmıştır. Bazen cami ihtiyaçları karşılanmıştır. Böylece
paraların yenecekse yendikten, hayır işlerine verilecekse
verildikten sonra herkes evlerine dağılırlar. Böylece düğün sona
ermiş olur.
Damat(güvey) evinde,
sadıç ve çok yakın akrabalardan birkaç kişi kalır. Sadıç veya evli
olan akrabalardan birisi damada, gerdek gecesiyle ilgili gerekli
bilgileri veririr ve bazı nasihatlarda bulunur.
Köyümüzde damat yatsı namazından
sonra salınır. Damat ve sadıç, yanında bulunanlarla birlikte yatsı
namazına giderler. Namazdan çıktıktan sonra dini nikah için imamı da
alarak damad evine gelirler. Oğlan ve gelin için iki kişi şahitlik
eder. Bir kişi gelinden vekalet alarak şahitlik yapar. Nikah
sırasında gelin, nikah kıyılan yerde bulunmaz. Kendi odasında
bekler. İmam damada bazı dini sorular sorar. Bunlardan bazıları
şöyledir. Gusülün farzları, imanın şartları, 32 farz v.b sorulardır.
Evlenecek gençler bu soruların sorulacağını bildikleri için
cevaplarını öğrenerek buraya gelirler. Bu sorulardan sonra imam bu
evliliğin hayırlara vesile olması için dua eder.
Dua bittikten
sonra damat ayağa kalkar kalkmaz orada bunanlar tarafından
yumruklanmaya başlar. Damat yumruk yememek için aradan sıyrılarak
doğru gelinin odasına kaçar. Bu olaya "damat(güvey) salma" denir.
Orada bulunan herkes dağılır fakat sadıç gitmez. Sadıç başlar kedi
gibi miyavlamaya. Miyavvv, miyavvv, gırnavvv,
gırnavvv.
Damat'da, gelinle birlikte
kız evinden pişip gelen tavuğun yarısını, kapıyı açıp sadıça"al da
tavuğunu git kara kedi"deyip kovalayıncaya kadar
bekler.
Damat(güvey)
salındıktan sonra, damat geline hoş geldin deyip hal hatır sorar.
Ancak gelin kendisine tenbihlendiği üzere, kesinlikle hiçbir cevap
vermez. Damat(güvey) gelini konuşturmak için bir hayli diller döker.
Geline altın takıp veya para ödedikten sonra ancak konuşur. Gelin
konuşturulduktan sonra, damat önde, gelin arkada olmak üzere iki
rekat namaz kılınır. Evliliğin mutlu olması ve hayırlara vesile
olması için Allaha dua edilir.
Gelin sabahı
şafakla birlikte davulcular "Dan davulu" adı verilen davulu
çalmaya başlarlar. Buna bazen “güvey uyandırma davulu” da denir.
Yaklaşık “dan davulu” on dakika kadar sürer. Sabah ezanıyla birlikte
damat camiye gider. Aynı zamanda sadıçda camiye gelerek iki sadıç
namazda buluşurlar. Namazdan çıktıktan sonra damat ve sadıç, damadın
ana ve babasından başlamak üzere sabah erkenden bütün akrabaları
dolaşarak büyüklerin ellerini öper, küçüklerle tokalaşırlar. Biraz
sonra yapılacak gelin önünde(damat oynatma) buluşmak üzere sadıçla
ayrılırlar.
Sadıç
hanımı, yoksa sadıç anası, damat sabah namazına gittikten hemen
sonra, gerdek yatağını kaldırmak üzere gelin evine gelir. Geline
hayır duada bulunur, herhangi bir proplemin olup olmadığını sorar.
Yatağı toplar. Gelinin annesine veya yakınlarına herhangi bir kötü
durumun olmadığını, kızlarının gayet iyi olduğu haberini iletir.
Gelinde daha önceden hazırladığı hediyeyi kendisine verir.
Saat on
sıralarında damadın evi önünde davullar çalmaya başlar. Konu komşu
ve ilgi duyanlar damadın evinin önüne toplanırlar. Düğün boyunca
oynaması yasak olan damat ve sadıç gelininde seyirci olduğu gelin
evinin önünde bol bol oynar. Gelin önünde daha çok damadın ve
sadıcın akrabaları oynar. Bu oyundan sonra düğüne beşinci gününde
nokta konulmuş olur. Günlerce oğlan evinde gelin almanın verdiği
sevinç ve mutluluklar yaşanır.
Oyun biter bitmez çoluk
çocuk gelinin yanına gider. Gelinde yanına gelenlere, daha önceden
hazırladığı yazma, yaşmak, mendil, boncuk gibi hediyeler
verir.
Ayrıca sadıça yün çorap ve el işlemesi mendilden oluşan bir hediye
paketi verir.
Gelin
kaynanasına minder, yastık, ağır oyalı yaşmak ve yazma, fistan veya
etek verir. Yine kayın babasına yün çorap, minder, entari(gömlek)
gibi hediyeler verir.
Gelin,
bugünden itibaren yaklaşık kırk gün başında al'ıyla gezer.
Yeni gelin olduğu böylece herkes tarafından bilinir ve
görülür.
Gelin geldikten üç gün sonra anası
evine gelin gezmesine götürülür. Yemekler orada yenir. Yemekten
sonra bir kadın tarafından gelinin başındaki al boynuna doğru
aşağı indirilerek kızın anasına ve babasına, işte kızınızı tekrar
evinize getirdik. Söyleyin bakalım kızınıza ne veriyorsunuz? der.
Kızın anası ve babası da ne vereceklerse onu söylerler. Genellikle
burada tencere, kazan, çanak ve çömlek gibi hediyeler verilir.
Böylece düğünün başından, sonuna kadar dilimizin döndüğünce,
bildiğimiz ve bulabildiğimiz kadarıyla icikler'de yapılan ve bize
özgü olan düğünlerimizi anlatmaya çalıştık. Nice damatlar ile nice
gelinler, ersin muratlarına diye dua edelim.
İcikler
köyünde atalarımızdan bize intikal ede ede gelen, yardımlaşmanın,
sevginin, coşkunun bir araya geldiği düğünlerimiz böyle cereyan
etmektedir. Tek dileğim bu örf ve adetlerimizin bize has
hasletleriyle ilelebet yaşaması, bizi biz yapan değerlerimizin bize
hayat vermesini ve yozlaşmamasını diliyorum.
Bu tip kültür değerlerimizin,
ülkemizde bulunan değerli film yönetmenlerimizin dikkatlerine
sunarak, filmleştirmelerini, kaybolmaya yüz tutmuş, yüzyılların
oluşturduğu bu güzel ve güzel olduğu kadar da, insanımızı özetleyen,
bir arada tutan, kaynaştıran, paha biçilmez değerlerimizi
ebedileştirmiş olacaklarına inanıyorum diyerek can vermiş.
Masalımızda burada bitmiş.
Bu
kitabımızı şu iki dörtlükle bitirelim;
Düğünlerimiz unutulmasın diye
derledik
Nesiller boyu yaşasın
istedik
Az çalıştık, çok yorulduk,
terledik
Örflerimiz, adetlerimiz, okunsun
yeğledik.
Gelmişimiz, geçmişimiz, bilinsin
istedik
Meçhullere karışmasını yazarak
önledik
İsmail, İcikler
kültürünü tarihe söyledik
Örflerimiz, adetlerimiz, okunsun
yeğledik.
İSMAİL
SARIÇAY
SÖZCÜK
ANLAMI
-A-
Aba:
Abla
Abdaslık:
Apdeslik
Abdılla:
Abdullah
Abıla
:
Görümce
Acar
:
Şişman
Acır:
Acur
Aga:
Abi
Akadeş:
Arkadaş
Akırebe:
Akraba
Al:
Gelin duvağı
Alaçık:
yarım yuvarlak çadır
Alaama:
Ağlama
Alama:
Kavgada kullanılan taş
Alat
:
Ahlat
Alık:
Çamaşır önlüğü
Alma
Elma
Amat
:
Ahmet
Amıt
:
Armut
Ana
:
Anne
Akbakan:
Saf kişi
Andık
:
Sırtlan
Angare:
İmece
Apa
:
Arpa
Ar:
Hayvan yemliği
Ark:
Sulamada su yolu
Asya:
Asiye
Aş:
Yemek
Aşa
:
Ayşe
Aşam
:
Akşam
Avlaa:
Tarla çevresine dizili ağaç dalları
Azzat:
Küçük palamut ağacı
-B-
Babıç
:
Ayakkabı
Bacca
:
Bahçe
Badılcan:
Patlıcan
Balambırt:
Palamut
Balı:
Pahalı, iple bağlama
Balle:
Balya
Bamak:
Parmak
Bar
:
Bahar
Bazlambeç:
Bazlama ekmeği
Begir
:
Beygir
Bırçak:
Burçak
Biberenarı:
Nispeten
Biz:
Ağaç saplı çivi
Bocca:
Bohça
Bostan:
Kavun karpuz
tarlası
Boyunduruk:
Öküzleri sabana bağlama aracı
Böbe
:
Biber
Böğelek:
Sığırları koşuşturan bir çeşit sinek
Bön:
Bugün
Böyük:
Büyük
Buyde:
Buğday
Buynuz:
Boynuz
-C-
Camı:
Cami
Cıba
:
Çocuk
Cıbık:
Çubuk
Cimiri:
Cimri
Cingen:
Çingene
Civci
:
Civciv
Cizme:
Çizme
Cumaşamı:
Perşembe
-Ç-
Çabık:
Çabuk
Çağıl:
Taş yığını
Çaltı:
Bir çeşit dikenli ağaç
Çameşir:
Çamaşır
Çanak:
Tabak
Çandırma:
Jandarma
Çapıt:
Bez parçası
Çaşamba:
Çarşamba
Çebiş:
Bir yaşındaki oğlak
Çeçi:
Çerçi
Çekirgek:
Çekirdek
Çemkirme:
Kavgaya tahrik etme
Çente:
Çanta
Çeşni:
Sulamasız bahçe, bostan
Çetmi:
Gözü açık
Çılk:
Bozuk yumurta
Çına:
Çınar
Çırpı:
Kesilmiş ince ağaç dalı
Çilbir:
Yular zinciri
Çoba:
Çorba
Çobansalık:
Satılan maldan çoban hakkı
Çömnek:
Çömlek
Çul:
Kıl kilim
-D-
Dabanca:
Tabanca
Daklı:
Tatlı
Dalık:
Dişi köpeğin eşleşme zamanı
Davıl
:
Davul
Davşan:
Tavşan
Dede
:
Büyükbaba
Deeze
:
Teyze
Deke
:
Teke
Dekedombalak: Takla
atmak
Demen:
Değirmen
Des
:
Ders
Dereye konma: Çamaşır
yıkama
Dığan:
Tava
Dıydıy:
Sivrisinek
Dirgen:
Çatala benzer harman aracı
Domata:
Domates
Durna
:
Turna
Dümbelek:
Darbuka
Düven:
Döğen
Düvlek:
Kavun
Düvün:
Düğün
-E-
Ebe :
Babaanne veya anneanne
Efe:
Seymen, gelinin kayını
Efebaşı::
Düğünde seymenlerin yöneticisi
Ekek:
Erkek
Elbakıç:
Körebe oyunu
Ellik:
Orak biçmede parmak koruyucu
Emmi:
Amca
Engasdan
:Şakacıktan, mahsustan
Erek:
Hayvanların güneşten korunma yeri
Erelti:
Güvensiz yapılan iş
Eren:
Ölü evinde topluca yenen akşam yemeği
Eriç:
Kalın yün çorap ipi
Erilce:
Eşeklere zarar veren bir çeşit sinek
Esger
:
Asker
Eşi
gulak:
Kuzu kulağı
Eşi:
Ekşi
Eşşek
:
Eşek
Eviçerek:
Ailecek
Eyef
:
Sabanı boyunduruğa bağlama aracı
Eynal:
Baş orakçı
Ezen
:
Ezan
Ezi:
Köşe
-F-
Fâdîma:
Fadime
Fara:
Fare
Farık:
Faruk
Fari:
Fahri
Fasille
:
Fasulye
Fayıt
:
Faik
Fişferme:
Tahrik etme
-G-
Gabak:
Kabak
Gabeç:
Dalları kesilmiş ağaç
Gaçak:
Kaçak
Gadeş:
Kız sadıcı
Gaga
:
Karga
Gaggaz:
Kahkaha ile gülen
Galbır:
Kalbur
Galle:
Sincap
Gama:
Kama
Gan:
Kan
Gar
:
Kar
Garakelte:
Kertenkele
Garışdırgeç:
Fırında ateş
karıştırıcı
Gart:
Yaşlı koç, yaşlı teke
Gartal
:
Kartal
Gat:
Doldur
Gatme:
Katmer
Gavanaz:
Küçük testi
Gavak:
Kavak
Gaval
:
Kaval
Gavın
:
Kavun
Gayva:
Kahve
Gazan:
Kazan
Gazık:
Kazık
Ge
:
Gel
Gebe:
Hamile
Geçi
:
Keçi
Gelcir:
Toprak ayran kabı
Gırnata:
Kılarnet
Gız:
Kız
Gire:
Pazar
Giretesi:
Pazartesi
Goç
:
Koç
Golan:
Eşek kuşağı
Gomşu
Komşu
Gossak:
Dişi koyunların eşleşme zamanı
Gov:
Dedikodu
Govetli:
Kuvvetli
Goyun:
Koyun
Göbelek:
Soğan erkeği
Göcen:
Tavşan
yavrusu, son orakçı
Gönek:
Uzun kaput atlet
Göveri:
Bahçe, bostan
Göze:
Çok seyrek kalbur
Gulak:
Kulak
Gumru:
Kumru
Gurk:
Kuluçka tavuk
Gursak:
Mide
Gurt
:
Kurt
Gusülâne:
Banyo
Guzu
:
Kuzu
Gürdük:
Dişi kedilelerin eşleşme zamanı
Güvey:
Damat
-H-
Hacana:
Aracı kadın
Hacca
:
Hatice
Halal:
Helâl
Haman:
Harman
Haranı:
Tencere
Hataa:
Döşenmiş odun yığını
Hayrat:
Hayır için
ayrılan
He:
Evet
Henteri:
Gömlek
Hinci:
Şimdi
Hirtmak:
Kelek
-I-
Ibırık:
İbrik
Ilaf
:
Yulaf
Ildız:
Yıldız
Irado
:
Radyo
Irak:
Uzak
Iscak:
Sıcak
Istıyka:
Sıdıka
Iva
:
Baba
-İ-
İbiram:
İbrahim
İleyen:
Leğen
İneşbe:
Reçber
İrcep:
Recep
İremizi:
Remzi
İsmel
:
İsmail
İntizar:
Beddua
İstirpe:
Kiprit
İzinneme:
Resmi nikah
-K-
Kapız
:
Karpuz
Kara küllük: Harman
kalıntısı
Katık:
Çökelek
Keç:
Armut çöpü
Kele:
Boğa
Kepet:
Kapat
Kesik:
Köye yakın tarla
Kezek:
Köy sığırlarının toplanarak sırayla güdülmesi
Kirkit:
Halı ve kilim dokuma aleti
Kirman:
İp eğirme aleti(Kirmen)
Kes:
Çok kalın saman
Körkuş:
Serçe
Kösnük:
Dişi eşeklerin eşleşme zamanı
Köstek:
Hayvanların ön ayaklarını bağlama
Küççük:
Küçük
Kür:
Böğürtlen
-L-
Lele:
Lale
Lelek
:
Leylek
Lüle:
Sigara ağızlığı
-M-
Malama:
Dövenle sürülmüş harman
Manta:
Mantar
Marıl
:
Marul
Mediven:
Merdiven
Memet:
Mehmet
Meram:
Meryem
Mevlit:
Mevlüt
Mındar:
Kesilmeden ölen hayvan(eti
yenmeyen)
Mısdava:
Mustafa
Mısdavali:
Mustafa ali
Mısır
:
Hindi
Mısmıl:
Eti yenen hayvan
Minara:
Minare
Mommer:
Muammer
Mommet:
Muhammet
Muşmula:
Döngel
Mücüde:
Müjde
Mürdük:
Bir çeşit mercimek
-N-
Nacak:
Balta
Narasın:
Yok
Neceti:
Necati
Nenni:
Ninni
Neslan:
Neslihan
Nezif
:
Nazif
Noot
:
Nohut
Nori
:
Nuri
Norya
:
Nuriye
Nozul
:
Övendere ucundaki çivi
Nur:
Lor
Nurla
:
Nurullah
-O-
Olak
:
Oğlak
Olan:
Oğlan
Olduruk:
Toplu haldeki küçük çam ağaçları
Orak:
Ekin biçme aracı
Oran:
Orhan
Oyuk:
Bostan korkuluğu
-Ö-
Ölen
:
Öğlen
Öngüsügün
:Önceki gün
Öretmen:
Öğretmen
Örük
:At ve eşek bağlama bağlama zinciri
Öveç:
Üç yaşındaki koç,
teke
Övek:
Üveyk
Övendere:
Öküzler için ucu çivili değnek
Öz:
Ev tabanına konulan uzun kalın kalas
Özgee:
Rüzgâr
-P-
Paçal:
Palamut tınazı
Palas
:
Keklik yavrusu
Palas
pandır: Alel
acele
Penir:
Peynir
Pelfan:
pehlivan
Perese:
Çörçöp
Pesamat:
Peksimet
Peşembe:
Perşembe
Pıransa:
Pırasa
Pırtı:
Nişanlı kıza alınan eşya
Pısandere:
Yüklük altı boşluğu
Pısat
:
Elbise
Piyna:
Pıynar
-R-
Res:
Rest
-S-
Sadeç:
Sadıç
Sadeyağı:
Tereyağı
Saksak:
Tütündeki yapışkan
Samsak:
Sarımsak
Sandale:
Sandalye
Saneç:
Ocaklık sıva toprağı
Saveş:
Savaş
Seme:
Ağır canlı
Seç
:
Samandan ayrılmış tahıl
Sefebirlik:
Seferberlik
Semee:
Semer
Setere:
Ceket
Sevle
:
Boyunduruk çubuğu
Sevli:
Selvi
Seyman:
Seymen
Sıvama:
Sulama bostan
Sikke
:Örük ucundaki yere çakılan kazık
Sonbar:
Sonbahar
Sovan
:
Soğan
Söbe
:
Elips şeklinde olan
Söle:
Söyle
Söngüç:
Köy fırını süpürme aracı
Söven
:
Avlaa için kazık
Sövüt:
Söğüt
Sübek
:
Mısır koçanı, bebek beşiği şiş borusu
-Ş-
Şeke:
Şeker
Şemşiye:
Şemsiye
Şer:
Belâlı
Şerban:
Şehriban
Şerfali:
Şerif ali
Şeri:
Şehri
Şevteli:
Şeftali
-T-
Tara
:
Ucu kıvrımlı satır
Tal:
Palamut ağacı
Tala
:
Tarla
Tarna
:
Tarhana
Tatmak:
Baş örtüsü, sarık bezi
Tattababıç:
Takunya
Tavık
:
Tavuk
Tavlaa:
Dağdaki dam
Tekesek:
Dişi keçilerin eşleşme zamanı
Telik:
Terlik, Fes
Tes:
Hayvan gübresi
Teştiman:
Bekçi, korucu
Tınaz:
Sürülerek yığılmış harman
Tırfan:
Tırpan
Tırkaz:
Kapı arkası mandalı
Tille:
Urgandan eşek özengisi
Tirki:
Harman sürmede öküz pislik kabı
Toklu:
Bir yaşındaki kuzu
Toom
:
Tohum
Toruş:
Köpek adı
Tosbağa:
Kaplumbağa
Tosun(kele):
Boğa
Tozak:
Çok ince saman
Tuluk:
Ayran tulumu
-U-
Urba:
Elbise
Urkuya:
Rukiye
Uslu:
Sakin, terbiyeli
Uyunuk:
Ağır canlı
-Ü-
Ürüsdem:
Rüstem
Ürya:
Rüya
Üsen
:
Hüseyin
Üşek:
Vaşak
Üşengeç:
İsteksiz
-V-
Va
:
Var
Vakıt:
Vakit
Vasda:
Vasıta
Vurma:
Hurma
-Y-
Yaba
altı:
Saman yükleme aracı
Yaba
:
Harman savurma aracı
Yal:
Köpek yemeği
Yalak:
Tavuk su kabı
Yalık:
Mendil
Yamır:
Yağmur
Yannız:
Yalnız
Yaplı:
Yavuklu, Nişanlı
Yassı
:
Yatsı
Yaşmak:
Beyaz tülbent
Yemiş:
İncir
Yeni:
Hafif
Yımırta:
Yumurta
Yimek:
Yemek
Yosif
:
Yusuf
Yözek:
Oynak
Yuka:
Yufka
-Z-
Zağa
:
Zağar
Zebil:
Sefalet içinde
Zedeli:
Kaysı
Zenne:
Kadın
Zer
:
Zehir
Zera:
Zehra
Zıpır:
Ayı
Zina:
Babası belirsiz
Zopa
:
Sopa
Zübbe:
Kızları rahatsız eden