ALAKABAK 

İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: isaricay@gmail.com          

 Bir varmış bir yokmuş. Pireler berber iken, develer tellâl iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir   Alakabak kuşu varmış.

Alakabak darı demez, armut demez daldan dala dolaşırmış. Hele darı gördü mü hiç dayanamaz, hemen darı sübeklerini çekiç gibi olan gagasıyla açar, darı  tanelerini teker teker afiyetle yermiş.

 Darı sübeklerinin dışındaki dış kısmını pamuk gibi diderek atar, birde karşısına geçip bakarmış. Oh be darı sübeklerinin dışını, püsküllerinden daha güzel püskül yaptım der, cırrak cırrak diyede ötermiş.

Alakabak, armut ağaçlarının dallarındaki, sararıp ermiş armutlara da hiç dayanamazmış. Hemen armut dallarına postu serer, hem şarkı söyler hem de armut yermiş.

Bir gün yine armut dalına konmuş. Seçip seçip  en güzel armutları hem yiyor, hem de şarkılar söyleyerek cırrak cırrak diye keyifleniyormuş.

Tam o sırada bir kınalı keklik, Alakabağın şarkı ve türkülerini duymuş. Kınalı keklik o güzel sesi ve yürüyüşüyle birlikte, gakguburak gakguburak diyerek öte öte armut ağacının dibine gelmiş.

Kınalı keklik,Alakabağa aşağıdan şöyle seslenmiş;

Alakabak kardeş, Alakabak kardeş. Şu yediğin güzel armutlardan birkaç tanede aşağıya atta birazda biz cırraklayalım. Biliyorsun ben ağaç dallarına konmayı pek sevmem.  demiş.

Alakabak yukarıdan Kekliğe seslenmiş.

Bak keklik kardeş, görüyorsun armutlar adamın ağzının suyunu akıtıyor. Ne kadar lezzetli bilemezsin. Sana bu güzel armutlardan atarım ama, bazı şartlarım var demiş.

Keklik;

Söyle bakalım şartın neymiş Alakabak kardeş.

Alakabak;

Bak keklik kardeş, ben senin yürüyüşüne ve ötüşüne bayılıyorum. Her sabah, erkenden senin sesinle uyanıyor ve seni sonuna kadar dinliyorum. Sen ne kadar güzel ötüyorsun. Ah bende senin gibi bir ötebilsem ne var. Sana benzemek için bana ses ve ötüş kursu versen ne olur derim.

Hele o yürüyüşün yok mu, benim rüyalarıma giriyor. Ah ben de senin gibi hızlı ve güzel yürüyebilsem ne kadar sevineceğim bir bilsen .Sanki dünyalar benim olacak. Bana senin gibi yürümeyi öğretirsen, ben de sana her gün en güzel armutları veririm.

 Eğer bu isteklerime evet dersen, sana istediğin kadar armut atarım demiş.

Keklik;

Bak Alakabak kardeş, sen gel bu şartlarından vazgeç. Çünkü sen sen olursan, ben de ben olursam bir değer taşırız. Bir birimizi taklit etmekle bir yere varamayız. Gel sen beni taklit etmekten vazgeç. Başka ne istersen yapayım demiş.

Ama Alakabak Kararlıymış. İsteklerinden bir türlü geri çark etmemiş.

Hayır ben senin gibi olmaya can atıyorum. Sana benzemek istiyorum. Eğer benden güzel  armut istiyorsan isteklerimi yaparsın demiş.

Kınalı keklik ;

Bak Alakabak kardeş, sırf armut yemek için evet demiyorum. Ben yere düşen armutlarla da yetinebilirim. Bana armut atmasan da olur. Ancak bu dağlarda komşuyuz. Komşuluk hakkı için sana ötme ve yürüme kursu vereceğim. Sonuçlarına da sen katlanırsın sonra demiş.

Alakabak;

Teşekkür ederim Keklik kardeş demiş.

İyice tatlanmış Armutlardan seçerek, yeteri kadar aşağıya kekliğe atmış. Her ikisi de karınlarını güzelce doyurmuşlar.

Kınalı keklik Alakabağa geç bakayım karşıma demiş. Önce ötme dersi vereceğim. Başlamışlar ötmeye. Keklik, gakguburak gakguburak gakguburak diye ha bire ötüyor. Fakat Alakabağın dili bir türlü dönmüyormuş. Alakabak çatbırrak çatabırrak diyor. Bir türlü kekelik gibi ötemiyormuş. Bu ötme kursu birkaç gün sürmüş. Fakat Alakabak hiç mi hiç kekliğin sesini çıkaramıyormuş. Ne olduğu pek de anlaşılmayan sesler çıkarıyormuş. Bu ötme kursu Alakabağın gece rüyalarına giriyormuş. Fakat bir türlü keklik gibi ötememiş.

Alagabak bakmış olacak gibi değil. En iyisi ben yine kendi ötüşüme devam edeyim, bu ötüş kursunu bırakayım da yürüyüş kursuna devam edeyim demiş.

Alakabak Kekliğe;

Keklik kardeş, bu ötüş kursunu ben galiba yapamayacağım. Bunu bırakalım da yürüyüş kursuna geçelim. Onu öğreneyim bari demiş.

Keklik;

 Alakabak kardeş, maymun iştahlı olma, biraz daha gayret et.

Alakabak, yok yok yürüyüş kursuna geçelim.

Kınalı Keklik de;

peki Alakabak kardeş, şimdi beni takip et o zaman demiş.

Keklik önde Alakabak arkada,  yürüyüşe başlamışlar. Alakabak kekliğe yetişmek için, zaman zaman kanatlarını açarak uçmaya çalıyor, zaman zamanda yorgunluktan baygın düşüyormuş.

Fakat bir türlü keklik gibi yürüyemiyor, onun kadar hızlı ve güzel adım atamıyormuş. Bu kurs da günlerce devam etmiş.

Alakabak bakmış  yürüme işini de yapamayacak.

Kekliğe demiş ki;

Keklik kardeş demek ki ben senin gibi ne bir ötüş, nede bir yürüyüş yapabileceğim. 

Keklik kardeş, en iyisi  ben yine eskisi gibi, kendim gibi öteyim, kendim gibi yürüyeyim demiş.

Keklik de demiş ki;

Ben sana hatırlatmıştım. Her canlının kendine has özellikleri vardır. Allah her canlıyı kendine has güzel davranışlarıyla yaratmıştır. Bu yaradılış özelliklerini değiştirmeye çalışmamak lazımdır. Allah beni Keklik, seni de Alakabak olarak yaratmıştır. Ben keklik gibi olmalıyım, sende Alakabak gibi olmalısın. Başkalarını taklit etmek bizleri kendi benliğimizden ve kişiliklerimizden uzaklaştırır. O zaman da biz ne biz oluruz, ne de benzemeye çalıştığımıza benzeriz.

Bambaşka ve hiçbir şeye benzemeyen bir varlık oluruz. En iyisi yine sen sen ol, ben de ben olayım demiş.

Kınalı kekliğin bu sözleri üzerine, Alakabak aynen önceki sesini çıkarmaya çalıştıysa da, önceki ötüşünü ne yazık ki unutmuş. Defalarca denediyse de bir türlü eski ötüşünü yapamıyormuş.

Bari kendim gibi yürüyeyim demiş. Ne olsa beğenirsiniz. Kendine has yürüyüşünü de unutmaz mı. Başlamış Lapbak lupbak yürümeye.

Alakabak eyvah demiş ama,  iş işten çoktan geçmiş. Çünkü kendine has yürüyüşünü de unutmuş.

Bu gün hala Alakabak, Kekliğin yürüyüşünü yapayım derken, kendi yürüyüşünü unuttuğu için sappak suppak yürümeye  devam etmektedir.

Sonunda Alakabak’ın aklı başına gelmiş. Kendi kendine demiş ki, ben ben olmalıymışım.

Ne yazık ki ben kendimi tanımıyormuşum.

Ben kendi değerlerimin kıymetini çok iyi bilmeliymişim.

Başkalarını taklitle Alakabak olunmuyormuş demek ki demiş.

Alakabak başkalarına benzemeye çalıştığına çok pişman olmuş ama, iş işten çoktan geçmiş. Ne acıdır ki, kendini kaybetmiş.

Alakabak yüz yıllardan beri kendini, kendi yürüyüş ve ötüşünü  araya dursun, bizimde masalımız burada bitti.

<<Ana sayfa