ALTERNATİF

İSMAİL SARIÇAY

e-posta:isaricay@gmail.com

17 aralık 2004 günü Türkiye’nin uzun yıllardan beri hedeflediği, AB’den müzakere tarihi alma hayali, şartlı gibi de olsa alındı.

Baştan beri Kopenhag kriterlerinin dışında şart istenmeyecek denildiyse de, son anda Brüksel’de masaya bazı yeni şartların getirildiği görüldü.

Bu şartların başında da Güney Kıbrıs Rum kesiminin bütün Kıbrıs’ı temsil eden bir devlet olarak tanıma şartı vardı.

 Bunun dışında serbest dolaşım yasağı vb. gibi bazı şartlar öne sürüldü.

Her ne kadar bu şartlar biraz  yumuşatıldıysa da, silik de olsa bu şartlar müzakere şartları olarak yerini aldı.

Böylece AB ülkelerinin iki yüzlülüğü de ortaya çıkmış oldu.

Hem diyeceksiniz Kopenhag kriterleri dışında başka hiçbir şart masada olmayacak, hem de Türkiye’nin hassas olduğu konuları yeni şart olarak masaya getireceksiniz.

Böyle ciddiyetsizlik olmaz. Ya verdiğiniz sözde durun yada yerine getirmeyeceğiniz sözlerin altına imza atmayın.

AB’den bu davranışları görünce şimdiden şunu da düşünebiliriz. Müzakere masasına oturulduğunda, aklımıza hayalimize gelmeyen ve anlaşmalara aykırı çok daha olumsuz şartlar önümüze sürülebilir. Bunlara da hazırlıklı olmalıyız.

Tüm bu olumsuz ve yeni şartlara rağmen AB Türkiye’ye müzakerelere başlama tarihi olarak 3 ekim 2005 tarihini verdi, belki de vermek zorunda kaldı.

Vermek zorunda kaldılar, çünkü Türkiye ile ipleri koparmak hiçbir zaman işlerine gelmemektedir. İlişkileri kopardıkları taktirde, Türkiye’nin yakın gelecekte karşılarında büyük bir güç olabilme potansiyeli vardır. Tabi ki Türkiye bu potansiyeli, iç çekişmelere kurban etmeden değerlendirebilirse.

 Türkiye’nin bu potansiyelini, AB üst düzey yetkilileri zirve sırasında çeşitli vesilelerle açıkça dile getirdiler.

 AB ülkelerinin 17 aralığa kadar açıkça ifade etmedikleri  bu düşüncelerini, 15.12.2004 günkü “Fırsatçılar” başlıklı yazımızda biz şöyle ifade etmiştik.

 “…AB bizi ne içine almayı, ne de uzaklaşmamızı istemektedir.

Her iki durumda da kendi çıkarları açısından sakıncalı görmektedirler.

Çünkü ülkemizin kullanabildiği taktirde o kadar alternatifleri var ki, bu durumu Avrupalılar bizden daha iyi biliyorlar.

İçlerine almak istemiyorlar, çünkü Türkiye onlar için öyle kolay lokma değil.

Ekonomik, sosyal ve kültürel potansiyeli, AB ülkelerini derin derin düşündürmektedir.

AB ülkelerinin asıl amacı Türkiye’yi kontrol altında tutmaktır…”

Bu görüşümüz 17 aralık zirvesi sırasında AB yetkilileri tarafından bütün dünyaya aynen ilan edildi.  

Hepimizin şahit olduğu gibi, AB liderleri anlaşmaya şunu koymaya çalıştılar. Eğer müzakereler sonucunda bir anlaşma olmazsa, Türkiye’yi kontrolümüzde tutmak için yeni bazı özel statüler verelim dediler. Ülkemizin  kendilerinden (AB) uzaklaşmasını önlemek için yeni yeni yöntemler geliştirmeye çalıştılar.

Şunu hiçbir zaman için unutmamalıyız. Türkiye olarak, her zaman AB dışında başka alternatiflerimizin olması gerekir.

 Bu durum ayrıca AB ve başka uluslar arası platformlarda bizim pazarlık gücümüzü artırdığı gibi, küresel çapta söz söyleme ve dikkate alınma   anlamına da gelir.

 Önümüzdeki alternatiflerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz. Bunlar Doğu Akdeniz birliği, Avrasya Birliği, Orta Asya birliği vb. gibi birlikler olabilir. Türkiye’nin potansiyeli bu tip birlikleri oluşturmaya müsaittir.  

Unutmayalım ki, AB bizi kırk bir yıl bekletti, bir kırk bir yıl daha bekletebilir. Bunu gözden uzak tutmayalım.

Bu günden tezi yok yeni alternatif birlikler oluşturmanın zeminlerini kurmaya başlayalım.

Alternatifleriniz yoksa, karşı tarafın şartlarını kabul etmekten başka çıkar yolunuz da yok anlamına gelir ki, bu da geleceğinizin başkalarının ellerine teslim edilmesi anlamına gelir.

Politika gzt.yay.tar.:23.12.2004

<<Ana sayfaya dön