İSMAİL
SARIÇAY
E-Posta: isaricay@gmail.com
Bir varmış bir yokmuş. Pireler berber iken, develer tellâl iken, ben ninemin
beşiğini tıngır mıngır sallar iken, evvel zaman içinde kalbur saman içinde
bir korkak Tavşan varmış.
Bu tavşan korkak mı korkakmış. İnsandan korkar, Köpekten korkar, zağardan
korkar, atmacadan korkar, yılandan korkar, velhasıl uçan kuştan bile
korkarmış.
Korkak tavşan bütün arkadaşları arasında korkak tavşan diye anılırmış. Bir
gün yine ormanda Sincap, horoz, tavşan bir araya gelmişler. Her biri kendi
maharetlerini anlatıyormuş.
Sincap demiş ki;

Ben hiç kimseden
korkmam. Eğer bana biri saldıracak olursa hemen bir ağaca çıkar onunla alay
bile ederim.
Ağacın başında bir dala
otururum, hem meyvelerini yerim, hem de orada türküler söylerim. Pelitleri
yer yer kabuklarını yukarıdan aşağı rakiplerimin tepesine tepesine atarım.
Hele şu pençelerim var ya, bunları gören zaten yanıma bile yaklaşamaz demiş.
Sincabın konuşması
bittikten sonra hemen horoz söze başlamış.
Horoz demiş ki;
Ben tilkiden başka
hiçbir şeyden korkmam. Tilkide beni ancak gece karanlığında tünediğim yerde
yakalarsa yakalar. Onun dışında bende korku yoktur.
Bana saldıracak biri
olduğunda kanatlarımı açar, var gücümle ses çıkartır, rakibimi korkuturum.
Şu çelik gagalarımla ağzını burnunu param parça yaparım demiş.
Korkak tavşan bütün
bunları hem dinliyor, hem de anlatma sırası kendine geliyor diye tir tir
titriyormuş.
Kendi kendine ben ne
anlatsam. Anlatacak bir kahramanlığım da yok diye üzgün üzgün arkadaşlarını
dinliyormuş.
Derken
horozun diyecekleri bitmiş.
Sincapla horoz alaylı
gözlerle;
Haydi bakalım tavşan
kardeş. Konuşma sırası sana geldi. Anlat bakalım demişler.
Tavşan sessiz sessiz
düşünürken, Sincap ile horoz kahkaha atarak, korkak tavşan korkak tavşan
hadi anlat. Sende korkularını anlat bari diye koro halinde bağırıyorlarmış.
Bu alaylı sözler
tavşanın çok zoruna gitmiş. Bu dünyada benden daha korkak başka bir canlı
yok. O halde benim bu korkuyla yaşamama gerek de yok. En iyisi ben herkesin
alay konusu olacağıma, gideyim bir uçurumdan kendimi aşağı atayım diye
düşünmüş.
Ancak şu arkadaşlarımı
usulünce bir uyarayım. Eğer beni anlamazlarsa ondan sonra gidip atayım demiş
kendince.
Tavşan, Sincap ve
horoza demiş ki;
Arkadaşlar benimle alay
etmeyin. Benim çok zoruma gidiyor. Ne yapayım ben her şeyden korkuyorum. Bu
da benim özelliğim. Ne olur bana hor bakmayın, küçük görmeyin dediyse de,
Sincap ve horozun gülüşmeleri bir türlü durmuyormuş.
Ha bire korkak tavşan,
korkak tavşan, diye bağırıyorlarmış. Sende bu dünyada yaşıyorum diyor musun,
biz senin yerine olsak utancımızdan ormana bile çıkmayız demişler.
Korkak tavşan bakmış
olacak gibi değil. Haydi arkadaşlar bana Allah’a ısmarladık. Belki bir daha
görüşemeyiz diyerek arkadaşlarından ayrılmış.
Artık ben temelli
yalnız kaldım. Gidip şu ilerdeki uçurumdan kendimi bırakıvereyim demiş.
Neyse arkadaşlarından
ayrılmış.
Az gitmiş uz gitmiş
önüne sulu bir dere çıkmış. Dere kenarına varırken kurbağalar durmadan
vırrak vırrak diye türkü söylüyorlarmış.
Tavşan tam derenin
kenarına vardığında, su kenarında bulunan kurbağalar, tavşanı görünce
korkularından hepsi suya atlayıp kaçmış.
Bu durumu gören tavşan,
tamam tamam benden korkanlarda var. Demek ki, dünyada en korkak ben
değilmişim demiş kendi kendine.
Artık benim uçurumdan
kendimi atmaya gerek kalmadı. Bak onlarca kurbağa beni görünce hepsi kaçtı.
Bu kurbağalar benden daha korkak. O halde bu dünyada benden korkaklar da
varmış demiş.
Geri dönüp şu
arkadaşlarıma kurbağaları nasıl korkuttuğumu uzun uzun anlatayım diye
düşünmüş. Artık benim de her şeyden korkmadığımı bilsinler.
Benden bile korkan şu
kurbağaların neşesine bak. Onlar bile yaşamanın tadını çıkarıyorlar. Ne
kadar da mutlu görünüyorlar. O halde benim mutlu olmamam için hiçbir neden
yok.
Ben ne güzel
zıplıyorum, kimsenin koşamayacağı kadar hızlı koşuyorum. Bundan daha güzel
ne olabilir diye düşünmüş.
Geri dönerek, sincap ve
Horozu bıraktığı yere varmış.
Tavşan arkadaşlarına;
Sincap kardeş, Horoz
kardeş neredesiniz, ben geldim diye seslenmiş.
Derinden derinden,
Tavşan kardeş, tavşan kardeş ben buradayım gel gel, yardım et bana, diye bir
ses duymuş. Tavşan koşa koşa sesin geldiği yere varmış. Bir de ne görsün.
Horozun kanatları yok. Kan revan içerisinde bitkin bir halde uzanıp durur.
Tavşan Horoza;
Ne oldu sana böyle
hayrola demiş.
Horoz;
Sorma tavşan kardeş
başımıza gelenleri. Sen buradan ayrıldıktan sonra, yukarıdan hızla iki
atmaca saldırdı. Birisi Sincap kardeşe birisi de bana. Öteki atmaca, Sincap
kardeşi kaptığı gibi gitti. Bende bana saldıran atmacayla boğuşurken
kanatlarımdan oldum. İki kanadımı birden koparıp aldı gitti. Canımı zor
kurtardım demiş.
Horoz Tavşana;
Tavşan kardeş seninle
çok alay ettik hakkını helal et. Kendimizi kaf dağında zannettik. Görüyorsun
sana kanatlarımı öve öve bitirememiştim. Şu halime bak.
Demek ki başkalarını
küçümsemenin, alay etmenin sonucu buymuş. Tövbe bir daha ne seninle, nede
başkasıyla hiçbir zaman alay etmeyeceğim.
Kimseyi küçük
görmeyeceğim. Bir daha büyüklük taslamayacağım. Ben senden çok utanıyorum.
Bundan sonra senin yüzüne nasıl bakacağım demiş.
Tavşan, Horoza;
Horoz kardeş, üzülme
üzülme hepsi geçer. Bu haline de şükret. Bak benim de kanatlarım yok.
Şu anda Sincap
kardeşimiz atmacanın midesinde. Öyle olmak da vardı. Onun için halimize
şükredelim.
Dur hele ben senin
yaralarını sarayım demiş.
Tavşan Horozun
yaralarını güzelce sarmış sarmalamış. Ona yiyecekler bulmuş getirmiş.
Karnını iyice doyurmuş. Suyunu içirmiş.
Horoz, tavşana;
Hayrola tavşan kardeş,
sen hani bizi bırakıp, temelli gitmiştin. Niçin geri döndün demiş.
Tavşan;
Horoz kardeş sizin
yanınızdan ayrılıp, kendimi uçurumdan atmak için giderken bir sulu dereye
yolum düştü. Dereye varırken o kadar güzel türkü ve şarkı söyleyenler vardı
ki, bir görsen. Tam derenin yanına vardığımda baktım ki, bu neşeli neşeli
şarkı ve türkü söyleyen kurbağalarmış. Beni görünce hepsi korkularından
suyun içine atlayıp kaçtılar.
Hemen aklıma şu geldi.
Demek ki benden korkanlarda var. Buna rağmen şu dünyada neşeli neşeli
türküler, şarkılar söyleyip mutlu olabiliyorlar.
O halde ben niçin
Allah’ın bana verdiği büyük nimetlerle mutlu olamayayım dedim. Ne güzel
istediğim gibi zıplıyorum, kimsenin yakalayamayacağı kadar hızlı koşuyorum
diye düşündüm.
İşte o benden bile
korkan, kurbağaların mutlu hali, bana ders oldu.
Onun için sizlerle
tekrar eski günlerde olduğu gibi, bu ormanda hoplaya zıplaya birlikte
yaşayalım diye geri döndüm geldim demiş.
Horoz bunları duyunca
daha da utanmış. Bir şeyler söyleyecek olmuş, fakat dili tutulmuş.
Utancından yer yarılsa yerin içine girecekmiş. Ama olan olmuş.
Bundan sonra Tavşanla,
bir daha bir birlerine alaylı bakmamışlar, bir birini küçük görmemişler. Bir
birlerini oldukları gibi kabul etmişler.
Böylece mutluluğun
yolunu acıda olsa keşfetmişler.
Ama Arkadaşları
sincap’ı da kaybetmenin üzüntüsü içinde, o yemyeşil kırlarda, bir daha
ayrılmamak üzere, birlikte yaşayıp gitmişler.
Böylece masalımız da
burada bitmiş.
<<Ana sayfa |