KÜLTÜR
BAHANELERDEN KURTULMAK
Başarılı insan her türlü engele rağmen çalışmaya devam edendir. İlerlemenin durdurulduğu yer, engellerin bahaneye dönüştüğü yerdir. Bir insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük karşılaştığı zorluklara teslim olmasıdır.Dünya kar ve tipi ile karşılaşmak zorunda kalmadığı bir kış yaşamamıştır. Hayat engellerle doludur ve kim olursa olsun, tüm insanlar bir gün mutlaka o engellerle yüzleşeceklerdir.
Zengin veya fakir, meşhur veya unutulmuş bir insan olsun herkes, hayat yolunda aynı geçit vermez dağlarla yüzleşecektir. Bazıları hayatın dağlarıyla erken yaşlarda yüzleşirler.
Onlar erken yaşlarında yukarılara baktıklarında zengin ailelerin çocuklarının kendilerini geçtiklerini düşünür, kaderlerinin kendilerine adaletsiz davrandığını sanırlar. Ama yıllar geçer; çıktıkları zirveden aşağıya bakarlar. Bir zamanlar çok yukarıda gördükleri insanların küçük tepeleri bile aşamayışlarına hayret ederler.
Başarının gerektirdiği ücreti ödemekten korktuğumuzda harika bahaneler buluruz: "Ben yapamadım, çünkü çok haklı nedenlerim vardı. Eğer bana fırsat verilseydi neler yapacaktım. Ne büyük işleri başaracaktım." Deriz. Size fırsat verilmedi mi? Karıncanın başardığını bile başaramayan insanlar vardır.
Hiçbir karıncaya bizden fazla fırsat verilmemiştir. Kaderi yanlış anlıyoruz çoğu zaman. Kim yapmak isterse yapar. Bir kere hayata atıldıktan sonra, kendilerinin koydukları dışında insanların hiçbir aşılmaz engelleri yoktur. Bizi sadece biz durduruyoruz. Çevremizdeki insanların nasıl kendilerini engellediklerine bakın. Kendilerine engel olmakla kalmıyorlar, başkalarına da engel oluyorlar. Bir insana, hayırlı bir işe kalkıştığında "yapamazsın" demek, ona yapılabilecek en kötü telkindir.
Düşmanın yapmadığı bu telkini bizim için hayırlı olacağını sanarak çoğu zaman çocukluğumuzda ailelerimiz bize karşı yapmıştır. Eğer başarılı olmak istiyorsanız tüm başarılı insanların ortak özelliklerini kazanmalısınız. İşte en önemli özellik: Başarılı insanlar her zamanda, her ortamda, her şartta çalışabilmeyi başaran insanlardır.
Sıradan insanlar, sadece moralleri yerinde olduğunda, canları istediğinde çalışabilirler. Hasta iken çalışabilir misiniz? Herkesin sizi eleştirdiği, size hakaret yağdırdığı bir ortamda doğrularınızı savunmaya devam edebilir misiniz? Hayat bir yolculuktur. Adım adım, saniye saniye yaşıyoruz bu yolculuğu.
Bu yolculuğun, gözlerimizin kapatılmadığı bir gecesi, üzerimize Güneşin doğdurulmadığı bir sabahı yoktur. Hayat yolculuğu, dünya yolculuğuna benzer. Uzun sürecekse güzergahında çukuru, dağı, vadisi, denizi olmayan bir yolculuk yoktur. Uzun yollara düştüğünüzde, Güneş her zaman semanızda bulunmaz.
Nice ıssız gecelerin altından geçmek zorunda kalırsınız. Karla, tipiyle, yağmurla, çamurla, depremle, fırtınayla boğuşmaya mecbur olursunuz. Yer yüzünde acı çekmeden yaşamış bir insan gösterilemez. Teknik şehirlerimizi geliştiriyor, ama başarı dünyası hala aynı fırtınalar dünyasıdır. Başarılı insan kış uykusuna yatamaz.
Yürürken o da bir vefasızlık bataklığına rastlar. Çamurlara bulanır, ama yürür. Karşısına kocaman bir ihanet nehri çıkar. Islanmak pahasına nehre dalar. Bir hendek çıkar karşısına trafik kazası gibi; korkmaz, vazgeçip geri dönmez, üzerinden atlar. Nisan yağmurlarında ıslanır; buzlu Aralık gecelerinde üşür. Sırtında paltosu olmasa da, aşınan ayakkabılarından giren çamur suları kemiklerini titretse de, yürür.
Bir karıncanın nasıl çalıştığını seyrettiniz mi? Kendisinden beş kat büyük, ölü bir sineği taşımaya karar veren karıncayı. Hedefi ormanları böceklerden temizlemektir karıncanın. On defa, yüz defa, bin defa dener. İnanılmazı başarır karınca. Yarım saat sonra kocaman sineği metrelerce öteye taşıdığını görürsünüz.
Karınca, cüssesine göre oranlansa göre Naim Süleymanoğlu'ndan daha güçlü çıkacaktır. Bahanesi yoktur onun. Hiçbir özürü yoktur. Ya başaracaktır ya da başarı yolunda ölecektir. Sonunda bir karınca ailesi yaz boyu çalışır, bir mevsimde 5 milyondan fazla ölü böceği yer altına indirir ve böylece bize tertemiz ormanlar bırakırlar. Eğer karıncalar insanlar gibi bahaneler bulsalardı, ormanlar mezbelelere dönerdi.
Ayaklarınızın altında, yemyeşil otların kalbi okşayan kokusunu değil, böcek leşlerinin ürküntüsünü yaşardınız. Bir fırtına kopar. Yuvaları darmadağın olur karıncaların. Onların pek çoğu su akıntılarına kapılıp sürüklenirler. Ama sürüklenirken bile mücadeleye devam ederler. Bir ot bulsalar ona tutunurlar.
Bir taşa rasgelseler ona sarılırlar. Yağmur biter, yarım saat sonra o küçücük varlıkların inanılmaz bir hızla eski yuvalarına bu defa başka bir toprak yüzeyinden kapı açtıklarını görürsünüz. Kaderin karıncaların karşısına çıkardığı zorluklar bizim karşımıza çıkardığı zorluklardan küçük değildir. Her yağmurda evleri başlarına yıkılan karıncalar vazgeçmezken biz hangi deprem yüzünden vazgeçeceğiz?
Yükselmek istiyorsak, bunu başarmak bizim elimizde. Alçaklara inmeyi de biz başarırız. Hem de ne maharetle... Büyük insanların hiçbir bahanesi yoktur. Bahanenin "var" olduğu yerde başarı "yok" olmaya mahkumdur. Hiç kimse bahaneyle birlikte yükselmeye devam edemez. Çünkü bahane bulduğumuz anda teslim oluruz.
Bahane varsa mücadele yoktur. Bahane bulursanız en küçük başarılarınızı bile yok edebilirsiniz. Cesaretle üzerine gittiğiniz korku, korku içinde sizden kaçacaktır. Kendisinden kaçtığınız cesaret, cesaretle özerinize korku salacaktır. Hendeklerin üzerinden atlayamayan develer dağları zapt eden komutanların bineği olarak ün salmamıştır. Yüksekten korkan uçamaz, kılıçtan korkan galip gelemez. Ölmekten korkan yaşayamaz.
Hastalığa göğüs geremeyen sağlığın huzurunu yaşayamaz. Şimdi dağlarda yuva yapan kartallar bir zamanlar oraya "uçma" zahmetine katlanmışlardı. Dağlara çıkmak için en azından taşların üzerinde yürümeye mahkumuz. Başarılı olmak için, yoğun çalışmaktan ziyade az da olsa sürekli çalışmaya ihtiyacımız var.
İlerlemek yavaş da olsa sürekli yürümekle mümkündür. Dinlenme dışında ara vermek durmaktır. Bu yüzden Allah indinde, az da olsa devamlı ibadet makbuldür. Herkes gibi yetenekli olabileceğimize inanacağız. Hiçbir engel tanımayacağız. Bizi durdurmak isteyen her şeyle amansız şekilde mücadele edeceğiz.
Sığınacağımız hiç bir bahane olamaz. Mazeret hiçbir başarısızlığı gizleyemez. Başkalarını kandırmak zorunda değiliz. Kendimizi kandırmak ise bize hiçbir şey kazandırmaz. "Bir adım daha atamamak, atılan binlerce adımı yok eder. Saati son çark çalıştırır. Bitirmemek yapmamaktan farksızdır."
KİŞİLİK
Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. Sınıfa bir bakış atıp kürsüye geçiyor.
Tebeşirle tahtaya kocaman (1) bir rakamı çiziyor.
"Bakın" diyor. "Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey..."
Sonra (1)birin yanına bir (0) sıfır koyuyor:
"Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1) biri (10) on yapar".
Bir (0) sıfır daha...
"Bu, tecrübedir. (10) on iken (100) yüz olursunuz".
Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek... disiplin... sevgi...
Eklenen her yeni (0) sıfırın kişiliği (10) on kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca... Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1) biri siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumu patlatıyor:
"Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir".
Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülür...
İNANÇ BAŞARININ NERESİNDE
Başarı deyince hepimizin aklına bir tanım gelir. Başarı, üzerinde en çok tanım yapılabilen ender kelimelerden biridir, belki de... Sevgi gibi, aşk gibi. Laiklik gibi, demokrasi gibi.
Ama kesin olan ve bütün tanımlarda ortak bir nokta vardır ki, başarı; mutluluk vericidir. Ve herkes bireyler başarmak ister. Itanry David Thoreu bir yerde şöyle demektedir; “İnsanlar başarmak için doğarlar, başarısızlık için değil.” Peki sizce başarının kaynağı nedir?!
Yoksa başarılar birer şanstan başka bir şey değil midir. Earl wilson da öyle diyor! “Başarı mı dedin? Başarı tamamıyla şansa bağlıdır! İnanmazsan başarısız insana sor.” Başarı ve İnanç Şüphesiz ki, dini ya da diğer bir takım inançların da başarıya etkisi vardır.
Fakat biz burada kişinin başarabileceğine olan inancından başka bir ifadeyle kendine olan inancından bahsedeceğiz. Çoğunluk başarıya inancın başarının yarısı olduğunu söyler. Bence başarıya inanç, başarının yarısından daha fazladır. Başarabileceğine inan kişi; fikirler üretir mazeret değil. Çözümler sunar, problem değil. Nasıl yapacağını düşünür, niçin yapamayacağını değil.
O şartların oluşmasını beklemez, şartları oluşturmaya çalışır. Fırsatları engel gibi değil, engelleri fırsat gibi görür. O bardağın dolu kısmını görür, boş kısmını değil. Bir köpeğin leşine değil, güzel dişlerine bakar. Onun için her şey bir şey ifade eder. O tereddüt çamuruna batmaz, girişimcidir.
C. Lınk’in dediği gibi; “Kendini yetersiz gören insan tereddüt içinde beklerken, girişimci insan hata yapmaktan korkmadığından daha üstün hale gelir.” Hokuz Pokuz!... Tabii ki, kuru bir inanç başarılı olmak için yeterli değildir. Dil, “Ben yapabilirim.” Derken içinizden bir ses “Hadi canım sen de!” dememelidir.
İnsan her şeyiyle başarabileceğine inanmalıdır. Ayrıca inanmak bir sihirli değnek değildir. İnanmak, bir kıvılcım; bir ateşlemedir. Uzaya fırlatılmak üzere bir roket düşünün. Onu fırlatmak için önce roketi ateşlemelisiniz. Sadece ateşlemekle roketi uçuramazsınız, ama ateşlemeden de uçuramazsınız.
Tabii ki, roketin uçmasını sağlayan diğer pek çok sistemler topluluğu vardır. Fakat bu sistemleri roketi ateşlemeden çalıştıramazsınız. Veya bir arabayı yürütmeniz için kontağı çevirmeli ve motoru ateşlemelisiniz.
İşte inanç da harekete geçmeniz için sizi ateşleyen bir kıvılcımdır. “Evet, başarmak için inanmalısınız.” Vazgeçmeme ve İnanç Yurtdışında, alanlarında üstün başarıyı yakalamış insanlarla yapılan bir araştırmaya göre; bu başarılarının altında yatan en büyük etkenin “vazgeçmemeleri” olduğu tespit edilmiştir. Evet başarısızlıklardan yılmama ve vazgeçmeme. Aynen sular gibi...”Mermeri delen suyun gücü değil devamlılığıdır.” Peki biz nelerden vazgeçmeyiz ya da vazgeçmememizin altında ne yatar?! “Kendini adamak” evet, vazgeçmemenin altında kendini adamak yatmaktadır.
Eğer bir insan kendini herhangi bir işe adamışsa, her şeyiyle o işe endeksleşecek ve bütün yetenekleriyle o işe konsantre olacaktır. Dolayısıyla vazgeçmeyecektir, çünkü o her şeyiyle kendini adamış ve yolunun kara sevdalısı olmuştur. Peki öyleyse tekrar soruyorum.
Hangimiz inanmadığımız bir işe, bir amaca, bir hedefe ya da bir davaya kendini adar!? “Aslında ben terfi edebilecek birisi değilim, ama!, Pazar payımızı genişletmek çok zor ama neyse!, Aslında ben, iyi bir yönetici ya da başarılı bir iş adamı olamam! Dershaneye gidiyorum ama üniversiteyi kazanacağımı sanmıyorum!” gibi inancın olmadığı cümleleri sarf ederek hedeflerinize konsantre olabilir misiniz?!
Böylesi düşünceler sizi harekete geçirebilir mi?! Öyleyse vazgeçmemek için inanmalısınız, kendinizi adayabilmeniz için inanmalısınız ve kısaca; başarmak için inanmalısınız!...
HAYATIN 45 KURALI
1)İnsanlara beklediklerinden fazlasını verin ve bunu isteyerek yapmaya çalışın.
2)En sevdiğiniz şiiri ezberleyin.
3)Her duyduğunuza inanmayın.Dilediğiniz kadar harcayın ve uyuyun.
4)Seni seviyorum’ dediğinizde buna önce siz inanmalısınız.
5)Özür dilediğiniz insanıın gözünün içine bakın.
6)Evlenmeden önce en az altı ay nişanlı kalın.
7)İlk bakışta aşka inanın.
8)Birinin hayallerine asla gülmeyin.
9)İhtirasla sevin.Yara alabilirsiniz ama bu hayatı doyasıya yaşamanın tek yoludur.
10)Uzlaşmazlıklarda adil savaşın.
11)İnsanları akrabalarına göre yargılamayın.
12)Yavaş konuşun,hızlı düşünün.
13)Biri yanıtlamak istemediğiniz bir soru sorduğunda gülün ve ‘niye bunu öğrenmek istiyorsun ‘diye
sorun.
14)Büyük aşkların ve büyük işlerin riskli olduğunu unutmayın
15)Annenize telefon edin.
16)Biri hapşırdığında ‘çok yaşa’ demeyi unutmayın.
17)Kaybettiğiniz zamanlar ders almasını bilin.
18)Üç ‘S’ yi unutmayın:kendine saygı,başkalarına saygı ve her haraketinizin sorumluluğu.
19)Önemli bir dostluğun küçük bir kavgayla yara almasına izin vermeyin.
20)Hata yaptığınızı anladığınızda derhal önlemini alın.
21)Ahizeyi kaldırdığınızda daima gülümseyin.
22)Sohbet etmeyi sevdiğiniz biriyle evlenin.
23)Zaman zaman yalnız başına kalın.
24)Değişikliğe açık olun ama değerlerinizi yitirmeyin.
25)Sessizliğin bazen en iyi cevap olduğunu hatırlayın..
26)Daha fazla kitap okuyup,daha az televizyon seyredin.
27)İyi,onurlu bir yaşam sürün.Yaşlandığınızda geriye baktığınızda,ikinci kez mutluluk duyacaksınız.
28)Tanrıya güvenin ama arabanızın kapısını kilitleyin.
29)Evinizde sevgi dolu bir atmosfer olsun.
30)Yakınlarınızla münakaşa ettiğinizde geçmiş olayları es geçin.
31)Satır aralarını okuyun.
32)Bilginizi paylaşın.Bu ölümsüzlüğü yakalamanın yoludur.
33)Yeryüzüne iyi davranın.
34)Dua edin.İyi gelir.
35)Size iltifat edildiğinde lafı kesmeyin.
36)Kendi işinize bakın.
37)Öpüşürken gözlerini kapatmayan insanlara güvenmeyin.
38)Yılda bir kez hiç gitmediğiniz bir yere gidin.
39)Çok paranız olursa eğer başkalarını da mutlu edin.
40)Unutmayın bazen istediğinizi elde etmek şans olabilir.
41)Kuralları öğrenin ama arada sırada onları çiğneyin
42)Sevginin çıkara üstün olduğu ilişki en güzelidir.
43)Başarınızı onu elde etmek için feda ettiğiniz şeylere göre ölçün.
44)Karakterinizin kaderiniz olduğunu asla unutmayın.
45)Sevgiye,bir de yemek yapmaya kendinizi koşulsuz verin.
ERİCA JONG
BÜYÜK DÜŞÜNMEK
"Başarısızlık yapamamak değil, yapamayacağını sanmaktır. Bizi düşüncelerimiz sınırlamazsa hiçbir yaratık sınırlayamaz."
Kaderimizin kanunu şudur: Düşünceler eylemlere yol açarlar. Eylemler alışkanlıkların nedenidir. Alışkanlıklarımız bizim karakterimizi, kişiliğimizi belirler. Karakterimiz ise kaderimizi örgütleyen en önemli nedendir.Yaratıcımız geleceğimizi belirleme gücünü bize vermiştir. Herkes yürüdüğü yolun sonunda var olana ulaşır. Tırmandığınız merdivene bakarak sonunda nereye yükseleceğinizi anlayabilirsiniz. Dolaysıyla büyük sonuca giden yol büyük düşünceden başlar. Hayat nehri Kızılırmak'tan daha kıvrımlı, Niagara'dan daha akıntılı ve tehlikelidir. Niagara nehri boyunca ilerlerken, bazı akıntı kollarının sizi inanılmaz güzelliklerle dolu vadilere götürdüğünü görürsünüz.
Ama bazı kolların ucunda sonu ölüm olan şelaleler vardır. Tehlikenin başına geldiğinizde artık her şey bitmiş olur. Sona gelmeden önce yolunuzu değiştirebilirsiniz. Çoğu zaman geç kalmış olmazsınız. Ama bir gün gelir her şey bitmiş olur. Tedbir almazsanız geleceğiniz öyle bir ölüm bataklığına saplanır ki yeniden dirilmek için ne bir çaba gösterebilirsiniz, ne de göstereceğiniz çaba geleceğinizi kurtarabilmek için yeterli olabilir.
Büyük olduğunu düşündüğümüz insanların çoğu çocukluk yıllarını bizden daha ağır şartlarda geçirdiler. Ağır hastalıklarla boğuştular, yetim kaldılar, çevreleri tarafından terk edildiler. Bazılarının geri zekalı olduğu düşünülüyordu. Açlığı, fakirliği çektiler. Onların isimlerini tarihe altın harflerle yazdıran sırrı biz neden kullanmayalım?
Anthony Robbins küçük düşündüğünde bir otel görevlisiydi. 21 yaşında bir genç olduğunda, aniden büyük düşündü ve on yıl içinde hayatı hayal edebileceği kadar hızlı bir yükselişe geçti. Şimdi milyonlarca insan onu örnek almaya çalışıyor. "Büyük Düşünmenin Büyüsü" isimli kitabında Dr. David J. Schwartz ilginç bir tespiti aktarıyor.
Amerika'da büyük bir şirketin işe alma bölümüne başvuranların durumu çok çarpıcıdır. Şirketin yılda 10 bin dolar ödediği işlere başvuranların sayısı, yılda 50 bin dolar ödenen işlere başvuranların sayısından 50 ile 250 kat fazlaymış. İnsanların çoğu daha ucuz işlere başvuruyorlar.
Bunun anlamı açık: Yola yüksekten başlamaya cesaret edemiyoruz. Siz işe girmeye karar verdiğinizde hangi görevler için başvurursunuz? Çoğu kimse "bir iş olsun da ne olursa olsun" anlayışındadır. Az istediğiniz için kaderiniz size az veriyorsa niçin ona küsüyorsunuz?
İnsanların çoğu büyük işlere layık olmadıklarını düşünürler. Kendilerine güvenmezler. İnanılır gibi değil.Kader herkese istemeyi bildiği kadarını vermiştir.
Düşünsenize, niçin kaderin sahibi: "Dua edin cevap vereyim." "Dua etmezseniz ne öneminiz var." Diyor?
"Mutluluk, güzelliklerin içinde doğanların değil, çirkinliklerin bile güzel yanlarını keşfedebilecek kadar güzellik kaşifi olanlarındır."