KURNAZ TİLKİ

İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: isaricay@gmail.com

Bir varmış bir yokmuş. Pireler berber iken, develer tellâl iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir kurnaz tilki varmış.

    Bu tilki kurnaz mı kurnazmış. Komşuları olan horoz ve tosbağa ile arkadaş olmuşlar. Üçü anlaşarak reçber olmaya karar vermişler.

    Birlikte büyük bir tarlaya buğday ekmişler. Ektikleri tarla bir uçurumun tam başındaymış.

   Gel zaman git zaman buğdaylar yetişmiş. Hasat zamanı gelmiş çatmış. Kurnaz tilki, horoz ve tosbağa almışlar ellik ve oraklarını, orak biçmek için tutmuşlar tarlanın yolunu.

   Sabah serinliğinde üçü de girmiş orak ağızlığına. Kuşluk vakti olunca başlamış sıcak çökmeye. Sıcak bastırdıkça alınlarından ve sırtlarından ter akıyormuş. Her ne kadar kavanozlarla su da içseler, bir türlü susuzlukları bitmiyor. Aynı zamanda yavaş yavaş yorulmaya başlamışlar.

   Kurnaz Tilki, orak biçerken, öte düşünmüş, beri düşünmüş aklına bir fikir gelmiş.

   Kendi kendine demiş ki, ben bu arkadaşlarıma, tarlamızın yanında bulunan bu uçurum şimdi yıkılacak. Hem bizim buğday tarlası gidecek, hem de biz öleceğiz. Ben gideyim de şu yarın altına dayanayım, hem yar yıkılmasın, hem de biz yarın altında kalıp ölmeyelim diyeyim. Gidip oradaki ağaçların altında akşama kadar uyuyayım diye düşünmüş.

Bu düşüncesini ortakları olan Horoz ve Tosbağaya orak biçme ağızlığında,  inandırıcı bir şekilde anlatmış.

Onlarda, Tilki kardeş iyi akıl etmişsin sen bunu. Git yarın altından dayan da biz bütün buğdayları biçelim. Hem  bizleri, hem de buğday tarlamızı korumuş olursun demişler.

Kurnaz Tilki içinden fıkır fıkır gülerek, tamam onları inandırdım. Artık sıcakta orak biçmekten kurtulacağım. Onlar bu sıcakta terleyerek orak biçerken, ben de gölgede mışıl mışıl uyuyacağım demiş.

Hemen Kurnaz tilki, arkadaşlar bakın yer sallanıyor duydunuz mu. Yoksa yar yıkılmaya başladı mı? demiş. Ben hemen gideyim diyerek koşup gözden kaybolmuş.

Zavallı Horoz ile Tosbağa, kızgın güneş altında akşamlara kadar buğday biçiyorlar. Akşam eve dönecekleri zaman yarın başına vararak, bir fıyık(ıslık) çalarak kurnaz Tilkiyi çağırıyorlar. Tilki kardeş Tilki kardeş haydi akşam oldu artık. Dayanmayı bırak da gel. Eve gidiyoruz artık diyorlarmış.

Kurnaz Tilki de, onların yanına gelirken, oflaya püfleye geliyormuş. Gelince diyormuş ki, akşamlara kadar yara dayanmaktan sırtlarım yara  bere oldu diyormuş.

Bu durum bütün buğdaylar biçilip, harmanlar sürülünceye kadar devam etmiş.

Horoz ile Tosbağa, orakları biçmiş ve desteleri toplamışlar. Harmanları sürmüşler. Tınaz edip, tınazı yabalarla savurmuşlar.

Daneleri bir tarafa, kesleri diğer tarafa, samanı da bir başka tarafa ayırmışlar.

Demişler ki Tilki kardeşi çağıralım da, mahsulümüzü bölüşelim.

 Yine yarın ucuna varıp, hemen Tilkiye bağırmışlar.

Tilki kardeş, Tilki kardeş gel artık. Düvenleri sürdük, harmanı kaldıracağız. Çabuk gel demişler.

Kurnaz Tilki, yine eğile büküle, güya yorgun bir vaziyette gelmiş. Tamam mı. Artık  benim çilem bitti değil mi? Sırtlarım yara bere içinde kaldı. Bir daha şu yara dayanmaya gitmeyeceğim. İyice yoruldum demiş.

Horoz ile Tosbağa da;

Artık bir daha gitmeyeceksin. Orakları biçtik, harmanı da sürdük. Seci, kesi(Kalburun üzerinde kalan anız yığını), samanı da birbirinden ayırdık. Şimdi sıra mahsulümüzü  paylaşmaya geldi. Hissemize düşeni alıp gidelim de, bir daha böyle tehlikeli tarlalara ekin ekmeyelim demişler.

Kendi aralarında paylaşmayı nasıl yapacaklarına dair görüşmeler başlamış. Ne edelim, ne yapalım derken, Kurnaz Tilki demiş ki, bakın benim aklıma şöyle bir fikir geldi.

 Harman yerine yüz metre bir çizgi çizelim. Hepimiz oraya gidelim. Oradan bir marş marş verelim. Harman yerine ilk varan sec’e(samandan ayrılmış buğday yığını) , ondan sonra varan samana, en son varan da kes’lere sahip olsun.

Tamam mı tamam demişler.

Herkes çizilen çizgiye gitmiş. Marş marş vermişler. Horoz bir uçuşta sec’i kapmış. Kurnaz Tilki ise var gücüyle koşarak gitmiş sec’e varmış ki, Horoz kapmış içine girmiş. Tilki kimse var mı diye seslenmiş. Horoz gür sesiyle burada ben varım demiş. Sec’i Horoza kaptıran Kurnaz Tilki, hemen samana gitmiş içine girmiş. Tosbağa ise yavaş yavaş önce sec’e varmış. Horoz burası benim demiş. Ondan sonra samana varmış. Kurnaz Tilki burası da benim demiş. Tosbağa çaresiz doğru kes’e gitmiş. Kes’de Tosbağa’nın olmuş.

Kurnaz Tilkinin samana sahip olması hiç mi hiç hoşuna gitmemiş. Çünkü içinde buğday tanesi oldukça sınırlıymış. Demiş ki kendi kendine; şu samanı rüzgarda tekrar savurursam içinden bir hayli buğday ayırırım.

Başlamış samanı tekrar savurmaya. Savurmuş savurmuş  içinden sadece üç tane buğday tanesi çıkmış.

Tilkinin aklına yine bir kurnazlık gelmiş. Kendi kendine demiş ki, ben bu üç buğday danesini bir dağarcığa, koyayım. Ondan sonra dağarcığı güzelce şişirip değirmenciye öğütmek için bırakıp geçeyim. Dediğini yapmış.

Almış sırtına içinde üç tane buğday tanesi bulunan ve havayla şişirilmiş dağarcığı, doğru değirmenin yolunu tutmuş.

Kurnaz Tilki, değirmenciye selam vermiş. Bir dağarcık buğdayı olduğunu ve bunun öğütülmesi gerektiğini söylemiş. Tilki, işinin çok acele olduğunu, onun için öğütme sırasında başında bulunamayacağını söylemiş. Ayrıca değirmenciye güveninin tam olduğunu söylemeyi unutmamış. Haydi bana müsaade deyip, değirmenden hızlı adımlarla uzaklaşmış.

Değirmenci, Kurnaz Tilki dağarcığı bırakıp gittikten sonra, öğütmek için dağarcığın ağzını açmış. Açmasıyla birlikte, içerdeki hava basıncıyla, buğday tanelerinin birisi gözüne, birisi burnuna, diğeri de ağzına kaçmış.

 Değirmenci yandım anam türküsü söylemeye başlamış. Değirmenci, bir taraftan gözünü ovalıyor, diğer taraftan apşırıyor, öbür taraftan da hızla boğazına kaçan buğdayı genizine kaçırmamak için ha bire öksürmeye çalışıyormuş.

Tam bu sırada Kurnaz Tilki geliyor ve diyor ki;

Değirmenci dayı değirmenci dayı, ben  unumu almaya geldim. Herhalde öğütmüşsündür. Unumu ver de gideyim demiş.

Değirmenci Kurnaz Tilkiye demiş ki;

Tilki kardeş, senin dağarcıkta buğday falan yokmuş. Topu topu üç buğday varmış. Dağarcığın ağzını açar açmaz onlarında birisi gözüme, diğeri ağzıma, ötekide burnuma kaçtı. Ben bunun nesini un yapayım demiş.

Hemen kurnaz Tilki demiş ki;

Bak kendin söyledin. Ağzına  ve burnuna gittiğini. Demek ki sen benim unumu, ağzından ve burnundan gelinceye kadar yedin. Ben anlamam. Unumu isterim.

Değirmenci, direndiyse de laf anlatamamış., Kurnaz Tilki, o zaman bende mahkemeye gider seni sürüm sürüm süründürürüm demiş.

Değirmenci bakmış olamayacak, Tilkinin dağarcığını un ile doldurup vermiş. Ardından da benden değil, Allah’ından bul diye bedduada bulunmuş.

Tilki değirmenciden hileyle aldığı unu, atmış sırtına, gide gide bir köye varmış. Köyde bir vatandaşın güzel mi güzel bir atını görmüş. Kurnaz tilki bu atı almak için hemen kafasında, çeşitli planlar kurmuş ve hemen planını uygulamaya koymuş.

Gitmiş atın sahibine, ben çok uzaklardan geldim. Sırtımda un çuvalıyla oldukça yoruldum. Dinlenmeye ihtiyacım var. Beni misafir olarak kabul eder misiniz demiş.

Köylü de, tabi ederim, buyurun evimize demiş.

Kurnaz Tilki köylüye;

 Köylü kardeş şu un dağarcığını yukarıya çıkarmasak da, şuraya kapının kenarına koysak olur mu?

Çünkü sabah giderken buradan alıp geçiveririm demiş. Dağarcığı tam at ahırının önüne bırakmış. Sonra köylünün evine çıkmışlar.

Köylü elinde avucunda ne varsa, Kurnaz Tilkiye güzel bir ziyafet çekmiş. Gece geç saatlere kadar sohbet etmişler. Sadıç olmuşlar. Yatma zamanı gelince, köylü kendilerinin bile yatmaya kıyamadığı pırıl pırıl yatakları Tilkinin rahat yatıp uyuması için  sermişler.

Köylü Kurnaz Tilkiye, Allah rahatlık versin, iyi geceler deyip kendi odasına çekilmiş.

Ev sahibi köylü uyuyunca, Tilki hemen kalkmış, atın yanına inmiş. Un dağarcığını bıçakla deşerek, alıp atın ayaklarının altına bırakmış. Atın bağlandığı ipi de dağarcığı koyduğu yere ulaşabilecek kadar uzatmış.

Ondan sonra sessizce tekrar çıkıp yatağına yatmış. Kurnaz Tilki, hem uyumaya çalışıyor, hem de  sabahın bir an önce olmasını sabırsızlıkla bekliyormuş.

Neyse sabah olmuş. Köylü vatandaş güzel bir tahrana çorbası, tavuk, yumurta, tereyağı, bal, süt ve börekten oluşan güzel bir kahvaltı hazırlatmış. Birlikte kahvaltı yapılmış.

Kurnaz Tilki Köylüye, bana müsaade, ben gideyim artık demiş. Birlikte aşağıya inmişler.

Hemen Tilki köylüye seslenmiş.

Sadıç hani benim un dağarcığım nerede demiş.

Köylü;

Orada kapının kenarında olması lazım diye cevap vermiş.

Kurnaz Tilki;

Hani burada yok. Yoksa gece at unumu yedi mi? demiş.

Köylü;

 Atın yemesi mümkün değil. Öncelikle atın boşanmış olması lazım demiş.

Kurnaz Tilki;

Bak bak işte at un dağarcığımı yarıp bütün unlarımı yere sermiş. Eyvah ben kış boyu ne yiyeceğim. Yandım ben! yandım ben! diye avazı çıktığınca bağırmaya başlamış.

Köylü ne olduğunu anlayamamış. Şaşkın şaşkın atın altında serili unları seyredip bir anlam çıkarmaya çalışıyormuş ama,bir türlü aklını başına toplayamıyormuş.

Köylü bir ara sadıç sadıç sen merak etme. Ben senin ununu evdeki bir dağarcığa doldurur veririm. Sen de kış boyu aç kalmazsın demiş.

Fakat Kurnaz Tilkinin amacı başkadır tabi.

Kurnaz Tilki;

Sadıç ben un mun istemiyorum. Ben, benim un dağarcığını yerlere döken atı isterim. Madem ki benim unları o yerlere serdi, ben ondan başkasını almam.

Köylü;

Yahu sadıç ben sana unun kadar un vereyim. Hatta daha fazlasını da vereyim.  Ama bu atı almak da nereden çıktı. O benim gözüm gibi baktığım, evimin geçimini sağladığım tek dayanağım. Olmaz öyle şey demiş.

Kurnaz Tilki;

Sadıç o zaman sen bilirsin. Eğer atı vermezsen, seni mahkemelerde sürüm sürüm süründürürüm. İşte ben şimdi mahkemeye gidiyorum demiş.

Köylü;

 Ne diyeceğini şaşırmış. Mahkeme lafını duyunca korkmuş. Titrek bir sesle, tamam tamam gitme gel atı vereyim. Benden bulma da Allah’ından bul demiş.

Atı bağlandığı yerden çözüp Kurnaz Tilkinin eline vermiş. At bakımlı mı bakımlı, süslü mü süslüymüş. Atın boynunda eşi ve benzeri görülmeyen nazarlıklar mı istersiniz, nadide taşlardan yapılmış gerdanlıklar mı istersiniz hepsi boynunda.

Kurnaz Tilki, allem gullemle aldığı ata binmiş, türkü söyleye söyleye giderken, bir çiftlikte gezip dolaşan üç kız görmüş. Bunlardan en küçük öyle güzelmiş ki, Kurnaz Tilki hemen bu kız görür görmez vurulmuş. Kendi kendine ne yapıp edip şu kızı almalıyım demiş.

Hemen kafasında şu planlar oluşmaya başlamış. Bu gece bu çiftlikte misafir olarak kalmalıyım. Bu kızı mutlaka babasından almalıyım diye düşünmüş.

Çiftlik evinin kapısına varmış. Kimse yok mu kimse yok mu diye seslenmiş. Evin beyi hemen merdiven başına çıkmış. Hayrola tilki kardeş buyurun demiş.

Kurnaz Tilki yine aynı planları uygulamaya koymuş.

Çiftlik sahibine şöyle demiş.

Ben çok uzaklardan geliyorum. Hem açım, hem de yorgunum. Ayrıca atım da aç. Beni bir gecelik misafir kabul eder misiniz demiş.

Çiftlik sahibi de, buyurun buyurun, hiç tanrı misafiri kabul edilmez mi demiş.

Atı birlikte dama bağlamışlar, çiftlikten taze taze yeni toplanmış otları önüne yığıp yukarı eve çıkmışlar.

Çiftlik sahibi güzel bir sofra hazırlatarak, güzelce akşam yemeğini yemişler. Kurnaz Tilkinin aklı fikri evin küçük kızındaymış.

Neyse yataklar serilmiş, herkes odasına çekilmiş.

Kurnaz Tilki herkesin uyuduğu bir saatte, sessizce kalkmış doğru atın yanına inmiş. Atın boğazındaki nazarlık ve nadide taşları alarak yukarı kızların yattığı odaya girmiş. Bu nazarlık ve taşları kızlar uyurken, göz koyduğu küçük kızın cebine koymuş. Yine sessizce gidip yatağına yatmış.

Kurnaz Tilkinin gözüne uyku girmiyormuş. Ah bir sabah olsa da hayallerimi bir gerçekleştirsem diyormuş.

Uzun süren geceden sonra sabah olmuş. Evin kızları çok zengin bir kahvaltı hazırlamışlar. Hep birlikte kahvaltı yapmışlar.

Kahvaltıdan sonra Kurnaz Tilki, bana müsaade ederseniz gideyim artık demiş.

Birlikte aşağıya atın yanına varmışlar.

 Kurnaz Tilki, var gücüyle bağırmaya başlamış. Atımın nazarlıkları ve taşlarını çalmışlar! Çalmışlar!

Çiftlik halkı şaşkına dönmüş. Bunları kim çalar yahu. Kim çalar bunları diye onlarda bir birlerine soruyorlarmış.

Kurnaz Tilki;

Bu kızlardan biri çalmış olmasın sakın demiş.

Çiftlik sahibi olmaz böyle şey. Benim kızlarım çalmış olamaz.

Kurnaz Tilki, o zaman kızların ceplerini yoklayalım. Ceplerinde yoksa tamam. O zaman buranın dışında birileri çalmıştır.

Çiftlik sahibi çaresiz kabul etmiş bu teklifi.

Kurnaz Tilki, önce büyük kızın ceplerini yoklamış. Yok demiş.

İkinci olarak ortanca kızın ceplerini yoklamış. Bunda da yok demiş.

Sıra güzel mi güzel küçük kıza gelmiş.

Kurnaz Tilki, küçük kızın ceplerini yoklamış. Tamam işte burada, tamam işte burada. Bu kız çalmış atımın eşsiz takılarını diye bağırmış.

Çiftlik halkının dili tutulmuş. Ne diyeceklerini bilememişler. Güzel küçük kız ben çalmadım dese de Kurnaz Tilkiye bir türlü anlatamıyormuş.

Kurnaz Tilki, ya bu hırsız kızı bana verirsiniz, yada sizi mahkemeye şikayet edeceğim demiş.

Şaşkına dönen çiftlik sahibi, hırsızlık damgası yemektense kızı vereyim daha iyi diyerek tamam demiş.

Al götür küçük kızı madem ki demiş. Ben kızımın bunları çaldığına inanmıyorum ama, demek ki başımıza bir gelecek varmış. Bizden bulma Allah’ından bul diyerek kızı kurnaz Tilkiye vermiş.

Kurnaz Tilki, Güzel  kızın bir çuvala koyarak, sırtına almış türkü söyleye söyleye giderken iyice yorulmuş.

Haydi bir çeşme bulup da orada dinleneyim demiş. Az gitmiş uz gitmiş önüne bir çeşme çıkmış. Fakat çeşmede kadınlar çamaşır yıkıyormuş. Bu arada iyice acıkmış da.

Kurnaz Tilki, kadınlara selam vermiş. Çeşmeden kana kana suyunu içmiş. Çamaşır yıkayan kadınlardan tavuk ve ekmek istemiş. Fakat kadınlarda yiyecek yokmuş.

Kurnaz Tilki, Kadınlara demiş ki, ablalar ben biraz avlanıp geleyim. Benim şu çuvalım burada dura koysun. Ben gelinceye kadar göz kulak oluverin demiş.

Çamaşırcı kadınlarda;

Tilki kardeş, sen merak etme. Git avlan gel. Biz senin çuvalına baka koyarız demişler.

Çuvalın içinde bulunan güzel kız bu konuşmaları duymuş. Seslerden bazılarını tanımış. Kurnaz Tilki oradan ayrıldıktan sonra, çuvalın içinden seslenmiş. Zehra teyze! Zehra teyze! beni kurtarın, beni kurtarın. İmdat! imdat! diye bağırmış.

Çuvalın içindeki sesi duyan kadınlar, hemen çuvalın başına toplanmışlar. Çuvalı açıp bakmışlar ki, çiftlik sahibinin en küçük güzel kızı.

Kızım ne oldu sana böyle demişler.

Güzel kız olup bitenleri tek tek anlatmış.

Tamam kızım, biz seni bu Kurnaz Tilkinin elinden şimdi kurtarırız demişler.

Hemen hep birlikte çevreye dağılıp üç tane zağar bulup gelmişler. Tilki gelmeden zağarları çuvalın içine koyup yine ağzını bağlamışlar.

Kurnaz Tilki akşama doğru gelmiş.

Ablalar benim çuval yerinde duruyor değil mi? diye sormuş.

Çamaşırcı kadınlar da duruyor duruyor. Aynı bıraktığın gibi duruyor demişler.

Kurnaz Tilki almış çuvalı sırtına oradan ayrılmış.

Tam çaydan geçerken zağarların birisi mızzık demiş.

Kurnaz Tilki bunu duyunca, çaya vardık çaylandık diyerek  güzel kıza çaydan geçtiğini söylemiş.

Sabret güzelim. Biraz sonra çuvaldan çıkaracağım seni. Hele şu çamlığa bir varalım demiş.

Tam çamlığa varmış. Zağarın birisi daha mızzık etmiş.

Bu defa Kurnaz Tilki;

Çama vardık avlandık diyerek çamlığa geldiklerini söylemiş.

Sabret güzel kız biraz sonra seni çuvaldan çıkaracağım demiş.

Tam çamlığın ortasına varmış. Fakat burası bir uçurumun kenarıymış. Zağarların birisi daha mızzık demiş.

Tamam tamam güzel kız. Seni şimdi çuvaldan çıkarıyorum demiş ve çuvalı sırtından indirmiş.

Çuvalın ipini çözerek ağzını açar açmaz, üç tane zağar havulduk huvulduk diyerek Kurnaz tilkiyi katmışlar önüne kovalamaya başlamışlar.

 Kurnaz Tilki uçurumun kenarında öyle bir yere sıkışmış ki, ya uçuruma atlaması gerekecek, yada zağarlar tarafından yakalanıp parçalanacak.

Bakmış olacak gibi değil, kendisini uçuruma bırakmasıyla birlikte kayalara çarpa çarpa parçalanarak  feci şekilde can vermiş.

Böylece haksızlık yaptığı insanların Allah’ından bul  beddualarının sonucunda Kurnaz Tilki Allah’ından bulmuş. Yaptığı hilelerin cezasını da böylece acı bir şekilde çekmiş.

 Masalımızda burada bitmiş.

<<Ana sayfa